Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul

Teknolojinin hayatın merkezine yerleştiği çağımızda, gençlerin büyük bir kısmı dijital dünyaya sığınıyor. Ekran karşısında geçirilen uzun saatler, sanal iletişim ve sosyal medyadaki “mükemmel hayat” algısı, birçok genci gerçek dünyadan uzaklaştırıyor. Uzmanlara göre bu durum, artık sadece “tembellik” ya da “isteksizlik” değil. Dijital dünyanın sunduğu sınırsızlık, pandemi sonrası yalnızlık ve sosyal medya baskısı, gençleri tehlikeli bir psikolojik izolasyona sürüklüyor. Konuyla ilgili Tgrthaber.com Editörü Serhat Yıldız’a konuşan Uzman Psikolog İlayda Kutevu, “Dış dünya onlar için tehlike haline geliyor” ifadelerini kullandı.

Psikologlar, özellikle pandemi sonrası dönemde gençlerde “sosyal geri çekilme” davranışlarının arttığını belirtiyor. Dijital dünyanın sunduğu kolaylıklar, gençlerin dış dünyayı tehditkâr ve yorucu bir alan olarak görmesine neden oluyor. Zamanla ev, güvenli bir sığınak hâline gelirken; dış dünya, kaygı ve başarısızlıkla özdeşleşiyor.
Gençlerin dijital dünyaya hâkim olmalarına rağmen çağın hızına uyum sağlayamadığını belirten Uzman Psikolog İlayda Kutevu, “Gençlerin çağa ayak uyduramaması, çağın hızına ve beklentilerine uyum sağlayamamalarından kaynaklanıyor. Sosyal medyada aktifler, bilgiye erişimleri var ama bu hız ve karşılaştırma baskısı onları yıpratıyor. Bilgi çok ama anlam az; bu da gençleri yorgun, motivasyonsuz ve kaybolmuş hale getiriyor” dedi.
Uzmanlara göre bilgi çağında büyüyen gençler, anlam ve aidiyet duygusunu kaybediyor. Bu da içe kapanmayı tetikliyor. Hatay’daki gencin kişisel bakımını tamamen ihmal etmesi, uzmanlara göre bu sürecin ilerlemiş bir aşamasına işaret ediyor. Bu noktada birey, yalnızca çevreyle değil, kendisiyle de bağını koparıyor. Gerçeklik algısının zayıflaması, zaman kavramının silikleşmesi ve içe kapanmanın “alışkanlığa” dönüşmesi, kişinin yeniden sosyalleşmesini son derece zorlaştırıyor.

Hatay’daki gencin durumundan yola çıkaracak görüşlerini belirten Kutevu, “Evde kalmak, kişinin kaygıdan kaçmak ve kontrolü elinde tutmak istemesiyle alakalı. Ev onun güvenli alanı. Dışarı çıkmak, başaramama korkusunu tetikliyor. Bu yüzden kişi, kaygı duymamak için dışarı adım atmıyor. Bu tablo, artık sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde “modern izolasyon sendromu” olarak adlandırılıyor. Ev, gençler için bir sığınak haline gelirken, dış dünya tehdit algısı oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Dijital bağımlılık ve sosyal izolasyonun birbirini beslediğini söyleyen Kutevu, “Dijital bağımlılık farkında olmadan gelişiyor. Kişi saatlerce ekrana bakıyor ama bunu kontrol edemiyor. Sosyal izolasyonsa genelde bilinçli bir tercih. Ancak ikisi birleştiğinde, dijital dünya bir kaçış noktasına dönüşüyor ve kişi gerçek hayattan uzaklaşıyor. Bu durum, duygusal tatminsizlik ve sosyal beceri kaybıyla sonuçlanıyor” şeklinde konuştu.

Ailelerin bu tür durumlarda çoğu zaman yanlış tepki verdiğini belirten Kutevu, “Çocuğunu suçlamak ya da baskı yapmak işe yaramıyor. Aksine, çocuk daha da içine kapanıyor. Öncelikli adım, gözlem ve iletişim olmalı. Onu anlamaya çalışmak, duygularını konuşmak önemli. Gerekirse bir uzmandan destek alınmalı.”
Ailelerin sabırlı olması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, anlayışın en güçlü iyileştirme yöntemi olduğunu söylüyor.

İçe kapanan gençlerin terapiye katılımının kolay olmadığını belirten Kutevu, güvenin sürecin temelini oluşturduğunu ifade ediyor: “Bu gençler terapiye başta mesafeli yaklaşır. Motivasyonları düşük olur. Bu yüzden zorlama değil, güven temelli bir ilişki kurmak gerekir. Küçük adımlarla ilerlemek en doğru yoldur.”

Dijital dünyanın sadece bir kaçış noktası değil, aynı zamanda gençlerin kendini yeniden tanımlama alanı haline geldiğini söyleyen Kutevu, “İnsanlar stresli veya yalnız hissettiklerinde ekrana sığınıyor. Dijital ortamda kendilerini farklı şekillerde ifade ediyorlar. Bu bazen kaçış, bazen de kimlik denemesi haline geliyor. Ancak bu kimlik inşası, gerçek dünyadan kopuşu derinleştiriyor” ifadelerini kullandı.

Kutevu, uzun süreli izolasyonun beyinde kalıcı etkiler bırakabileceğine dikkat çekiyor:
“Sürekli ekrana bağlı kalmak, beynin ödül mekanizmasını aşırı uyarıyor. Bu da dikkat, motivasyon ve duygusal dengeyi bozuyor. Sosyal temas azaldıkça kişi duygularını düzenlemekte zorlanıyor. Bu nedenle, uzun süreli yalnızlık anksiyete ve depresyon riskini artırıyor.”

Kutevu, “Gençlerin içe kapanması bireysel bir sorun gibi görünse de aslında toplumsal bir yansıma. Hızla değişen dünya, yüksek beklentiler, sosyal medya baskısı… Bunlar gençleri yalnızlaştırıyor. Bu, çağın ruh halinin gençlerdeki dışavurumu.”
Toplum, gençlerin yalnızlığını görmezden geldikçe bu sorun daha da derinleşiyor.

Kutevu, izolasyondan çıkışın yavaş ama mümkün olduğunu belirtiyor:
“Bu süreç sabır ister. İzole yaşayan genç dış dünyaya adım attığında kaygı duyar. Ama küçük adımlar bile büyük fark oluşturur. Umut, güven ve destek bu süreçte en güçlü araçlardır.”

Hatay’daki olay, çağımızın en sessiz ama en tehlikeli sorununu bir kez daha gündeme getirdi. Teknolojiyle çevrili bir nesil, aslında hiç olmadığı kadar yalnız. Ekran ışıkları altında büyüyen bu gençler, görülmekten çok, anlaşılmayı bekliyor.
