İsrail asıllı Amerikalı akademisyen Ömer Bartov, The New York Times için kaleme aldığı ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran yazısında, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonların artık “soykırım” olarak tanımlanabileceğini vurguladı. “Ben bir soykırım uzmanıyım. Görünce tanırım” diyen Bartov, İsrail'in Gazze’yi yaşanmaz hale getirmek, halkını ya yok etmek ya da tamamen bölgeden sürmek üzere sistematik bir politika izlediğini ifade etti.
Bartov, başlangıçta bu tür suçlamalar konusunda temkinli olduğunu belirtse de, özellikle 2024 Mayıs ayından itibaren sahadaki gelişmelerin netleştiğini söyledi. Bu süreçte, İsrail’in sadece sivilleri hedef almakla kalmadığını; Gazze’nin sosyal, kültürel ve siyasal altyapısını da ortadan kaldırmaya yönelik bir eylem planını adım adım hayata geçirdiğini belirtti.
Bartov’a göre İsrail’in Gazze’ye yönelik eylemleri bu tanıma tamamen uyuyor. Özellikle Gazze’nin tümden yaşanmaz hale getirilmesi, halkın güneye sürülerek sıkıştırılması ve yeniden sosyal bir yapı kurmasının engellenmesi gibi uygulamaların, bir grubun varlığını hedef aldığı açıkça görülüyor.
Bartov’un dikkat çektiği bir diğer nokta ise, soykırım konusunda çalışan Holokost araştırma kurumlarının ve akademisyenlerinin büyük kısmının Gazze’de yaşananlara sessiz kalması. Bartov, bu sessizliği “'Bir daha asla' ilkesine ihanet” olarak nitelendiriyor. Ona göre, Holokost’un evrensel bir uyarı işlevi olması gerekirken, bugün İsrail’in politikaları karşısında suskun kalan kurumlar, bu mirası içe kapatıyor.
Öte yandan Bartov yalnız değil. Kendisi gibi önde gelen soykırım uzmanları – Kanada’dan William Schabas, Avustralya’dan Melanie O’Brien, Hollanda’dan Uğur Ümit Üngör, İngiltere’den Martin Shaw gibi isimler – Gazze’de yaşananları açıkça “soykırım” olarak tanımlıyor. Üngör, konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede “Hâlâ bunun soykırım olmadığını düşünen akademisyen olabilir ama ben tanımıyorum,” ifadelerini kullandı.
Bartov, İsrail'in bu süreçte sadece binlerce insanı öldürmekle kalmadığını, aynı zamanda Holokost sonrası elde ettiği ahlâki meşruiyeti de yitirdiğini söylüyor. “Soykırıma uğrayan bir ulus olduğunuzu ileri sürerek başka bir halkı topluca yok edemezsiniz” diyen Bartov, gelecek nesil İsraillilerin bu kara lekeyle yüzleşmesi gerektiğini vurguluyor. Bartov’un umudu ise, bu nesillerin geçmişin gölgesinden kurtularak, Yahudi ve Filistinli halkların birlikte, eşit ve barış içinde yaşayabileceği bir düzeni yeniden kurmaları.