Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul

Bilim insanları, üzerinde yaklaşık 111.000 canlının yaşadığı “dünyanın en büyük örümcek ağı”nı keşfetti. Bu etkileyici örümcek mimarisi başarısı, Subterranean Biology dergisinde yayınlanan tüyler ürpertici bir çalışmada ayrıntılı olarak anlatıldı.
LiveScience'ın haberine göre, Yunanistan ve Arnavutluk sınırında bulunan yeraltı yapısı, kükürt mağarasının ağzına yakın, sürekli karanlık bir bölgedeki dar ve alçak tavanlı bir geçidin duvarı boyunca yaklaşık 348 metreye yayılıyordu.
Devasa koloni, ipeksi bir çadır kent gibi binlerce ayrı huni ağından oluşuyordu ve ağ üzerinde araştırma yapan yazarlara göre muhtemelen dünyanın en büyük örümcek ağıydı.

Romanya'daki Sapientia Transilvanya Macar Üniversitesi'nde biyoloji doçenti olan baş yazar István Urák, “Gerçekten nasıl bir his olduğunu anlamak için bunu deneyimlemek gerekir. Ağı gördüğümde içimi kaplayan tüm duyguları kelimelere dökmeye çalışacak olsaydım, hayranlık, saygı ve minnettarlığı öne çıkarırdım.” ifadelerine yer verdi.
Bu örümcek metropolünde iki tür örümceğin yaşadığı belirtilirken bu türlerin, Tegenaria domestica ailesinden olan örümcekler olduğu bildirildi. Bu türlerin birlikte yaşamasınnı benzersiz olduğunu ifade eden yetkililer, nedenini ise yalnız yaşayan türlerin daha önce bu şekilde bir arada yaşadıklarının bilinmediği olarak açıkladı.
Phys.org'un haberine göre, bilim adamları koloninin güneş ışığı almayan ve yüksek düzeyde zehirli hidrojen sülfür gazı bulunan, yaşamaya elverişsiz bir ortam olan kükürt mağarasında nasıl hayatta kalabildiğini anlamakta zorlandılar.

Araştırmacılar, kararlı izotop analizi adı verilen bir besin ağı haritalama yöntemi kullanarak, yeraltındaki örümcek kolonisinin mağara ortamında gelişen kükürt yiyen mikroplarla beslenen küçük sivrisinekleri tükettiğini keşfettiler.
Böcekler, örümceklerin ipek evlerine kolayca yakalandıkları için, sürekli ve sürdürülebilir bir besin kaynağı oluşturuyorlardı.
Bilim insanları ayrıca, bu topluluk halinde yaşayan sinek avcılarının, mağara duvarlarının hemen dışında yaşayan benzerlerinden genetik olarak farklı olduklarını keşfettiler ve bunu besin kaynaklarına ve dış dünyadan artan izolasyonlarına bağladılar.
Biyoloji Doçenti István Urák, bu keşfin, “doğa dünyasının hala sayısız sürprizler barındırdığını” gösterdiğini söyledi.
“Çoğu zaman, bir türü tamamen tanıdığımızı, onunla ilgili her şeyi anladığımızı düşünürüz, ancak yine de beklenmedik keşifler olabilir” diye açıkladı.
