Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul

Yapay zekâ artık yalnızca sorulara cevap veren bir teknoloji değil; ilişkilerden kariyere, ruh sağlığından gündelik kararlara kadar hayatın en mahrem alanlarına ‘akıl veren’ yeni bir aktör.
Son günlerde ‘ChatGPT tavsiyesiyle nişanlısını terk etti, yapay zekayla evlendi’ başlıklarıyla gündeme gelen haberler ise mühim soruyu yeniden gündeme taşıdı: Yapay zekâ, insan için bir yardımcı mı, yoksa fark edilmeden yeni bir otorite mi haline geliyor?
Psikiyatrist Dr. Mahir Yeşildal, yapay zekânın özellikle ruh sağlığı alanında ‘ideal öteki’ gibi konumlandırılmasının, kısa vadeli rahatlama sağlarken orta ve uzun vadede bağımlılık, sosyal kopuş ve muhakeme zayıflığı gibi ciddi riskler barındırdığına dikkat çekiyor.
Peki ne anlatırsak anlatalım bizim suyumuza giden AI teknolojinin bedava mentörlüğü akıl sağlığımıza gerçekten iyi gelen bir şey mi? Yeşildal’ın rehberliğinde yapay zekadan akıl almak akla yatkın bir şey mi, değil mi gelin beraber bakalım.

‘YAPAY ZEKANIN CEVAPLARI SENİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATMAMAK ÜZERİNE KURULU’
Derdini psikoloğa anlatmakla yapay zekaya anlatmak arasında ne gibi bir fark var. Psikolog ile danışan arasındaki ilişki hiyerarşik bir yerden başlasa da bir yerden sonra ‘denk kuvvetlerin’ etkileşimine dönüşüyor. Peki yapay zekayla doğal zekanın iletişimi? Yeşildağ tam da burada zihin açıcı bilgiler veriyor:
“Yapay zeka hatasız. her şeyi bilen bir yapıya sahip, hiçbir şekilde de hayal kırıklığına uğratmayan bir ideal öteki.
Sen problemini istediğin şekilde, istediğin duygularla farklı farklı yüzlerce kez anlatsan bile senin karşında seni hayal kırıklığına uğratmayacak bir bir nesne var.
Hani bir birey demeyelim de bir nesne var.
Şimdi bu hayatın kendi akışına uygun bir şey değil.”

Psikoloğa gidemeyen, ekonomik ya da sosyal engelleri olan biri için yapay zekâ bir ‘ilk durak’ olabilir mi? Gece 3'te kimseye anlatılamayacak bir şeyi yapay zekaya anlatmak kulağa nasıl geliyor peki bu bağlamda?
“ChatGPT ile gecenin üçünde sohbet eden biri şunu unutmamalı. Nasıl sorular sorarsak ve-veya ona nasıl cevaplar verirsek o bizim istediğimiz şeyleri söylemeye başlıyor bize.
Yani karşımızda aslında bizden bağımsız bir varlık yok.
Bizim sorularımızla yönlendirilen ve bizim çok rahatlıkla manipüle edebileceğimiz bir varlık var. Oysaki insan ilişkilerinde böyle bir şey yok.
‘YAPAY ZEKA ONAYLANMA İHTİYACINI GİDERİYOR’
Kişi kendi problemleriyle uğraşırken mesela depresif olduğunu veya bir anksiyete yaşadığını düşünüyor. Zaten muhakemesinde bir kısıtlılık var. Hadiseleri kendi lehine değerlendirecek ya da düşünebilecek durumda değil.
Ve karşısında mutlak surette onunla empati kurabilen bir varlıkla konuşuyor. Şimdi bu onaylanma ihtiyacını çok ciddi anlamda giderir.
Hatta o an için verdiği cevaplarla belki bir tık yüreğine su da serpebilir ama bir süreden bir yerden sonra da kişiyi, özneyi o varlığa bağımlı hale getirir.”

BİZ ZORLUKLARLA MÜCADELEYE PROGRAMLIYIZ
Psikiyatrist Dr. Mahir Yeşildağ tam da bu noktada insanın aslında ‘pohpohlanmaya’ çok da ihtiyacı olman bir altyapısı olduğuna dikkat çekiyor: “Aslında bizler bebeklikten beri hayatın bize getirmiş olduğu zorluklarla, o sıkıntılarla daha o ilk anlardan itibaren tanışmaya başlıyoruz ve onları kendi başımıza regüle edebiliyoruz.
Öte taraftan yapay zekalı sistemin kişinin sadece onun kendi istediklerini duymasına neden olacak süreci, orta ve uzun vadede kişiyi hem aile ilişkileri noktasında hem iş ilişkileri hem de sosyal ilişkiler noktasında gitgide daha işlevsiz bir hale getirecek.
Yani karşımızdaki bir insan olduğunda ve biz de bir insan olduğumuz için daha insani bir ilişki kurmak mümkünken bunu daha hızlı ve daha sağlıksız bir şekilde yaşantılamaya başlıyoruz.”

‘BEN HAKLIYIM’ BEKLENTİSİ
Yeşildağ direksiyonu modern insanın popüler dertlerinden yalnızlığa doğru çeviriyor: Şimdi, kendi yalnızlığıyla bir arada kalamayan insan, yani günümüz modern insanı, o muhtaçlık üzerinden, o onaylanma üzerinden veya işte ayrıldığı sevgilisinin aslında haksız olduğunu bir yapay zeka aracılığıyla duymak üzerinden kendini çocuksu bir biçimde, yetişkinlikle hiçbir alakası olmayan bir noktada bulmuş oluyor.
‘KIRILMAYI GÖZE ALMAMIZ GEREKİYOR’
Bu noktada bizleri, insanları olgunlaştıracak şey, ChatGPT'nin ya da yapay zekanın o sanal empatisiyle gerçekçi olmayan, insani olmayan empatisiyle yetinmek yerine gerçek ilişkilerin kırıcı da olsa, çünkü kırıcıdır ilişkiler, o hakiki yakınlığına emek vermesi gerekir insanların.”
“Burada mutlak surette bir şeye ihtiyaç var. Yani bir mihmandara. Birinin eşlik etmesine, profesyonel birinin sürece eşlik etmesine ihtiyaç var. Buradaki sıkıntı insanın yapay zeka kendi kendinin doktorluğunu yapmaya kalkması” diyor Mahir Hoca.
Tam burada soruyoruz: Birkaç sene boyunca ruh sağlığıyla ilgili yapay zekadan destek almış ve sadece kendi istediklerini duymaya alışmış, artık farklı bir şey duymaya tahammülü olmayan birisi sizin karşınıza bu sorunla gelebilir mi?
"Bunu aslında çok güzel sordunuz. Şimdi kısmen de olsa şey yaşıyorum. Bununla karşılaşmaya başladım ve bence çok da uzak bir geleceğin problemi değil bu, çok yakın bir geleceğin problemi.
Şimdi bu söylediğiniz şey çok büyük bir tehlike ve zaten modern hayatın temel prensibi bize böyle birey olma adı altında bencil olmayı öğretti. Benim birey olmaya elbette itirazım yok ama işin içine çok fazla bencillik karıştı.

NARSİSİZM ÇAĞININ YAN ETKİLERİ
Şimdi biz zaten gitgide bencilleşen bir narsisizm çağında yaşıyoruz ya, bu narsisizm çağında zaten bizim bir arkadaşımıza onun hoşlanmayacağı bir sözü söylediğimizde temelde aslında onun iyiliği için söylemiş olmamız varsayımıyla eskiden sistem insanların bir özeleştiri yapmaları şeklinde ilerlerdi.
“Ya şimdi Mahir bana böyle bir şey söyledi ama haklı olabilir mi?” diye düşünürdü ve kendi hayatlarına bunun bir pozitif katkısı olurdu.
Şimdi bencillik çağında, narsisizm çağında tam sizin sorduğunuz soru gibi Mahir'den negatif bir söz duyma riskine girmeyip ChatGPT'den duymak istediği şeyleri duymayı tercih ediyorlar.
Artık çok ciddi anlamda tedavilerini sorgulayan insanlar var. “Ben bunu ChatGPT'ye yükledim ama o sizin söylediğiniz gibi şeyler söylemedi” diyerek tedavi sürecini akamete uğratan insanların sayısı artıyor.
Bu tabii temel olarak narsistik bir tavırdır. Yani kibirli bir tavırdır. Her şeye yetebilme iddiasında olan insanların tavrıdır.”

SINIRLARIN NET OLARAK ÇİZİLMESİ GEREKİYOR
Mahir Hoca teknoloji karşıtı bir tavrı olmadığının altını çiziyor: “ChatGPT'nin pek çok avantajı var, bu avantajları ayrıca konuşabiliriz. O avantajlarının yanında orta vadede, uzun vadede ve yakın vadede hatta insanın ruh sağlığına dair çok olumsuz şeyleri de koyacağız gibi geliyor bana.
İnsanların ChatGPT’ye bir şeyleri sormak bir mahsuru yok. Ancak bunun belli bir sınırda olması gerekir.
Yani bunu sürücüsüz otomobiller kaza yaptığı zaman yargılanacak kişinin kim olacağına dair tartışmalar var ya, ben yine bize bakan yönünü söyleyeyim, psikolojik bir sıkıntıda, bir psikiyatrik rahatsızlıkta karşısında kanlı canlı bir insan olduğunda, mesela diyelim ki bana geldi ve ben mevcut ilişkisine devam etmemesi gerektiğini söyledim veya şu anki iş planlamasının depresyonu nedeniyle iki ay, üç ay ertelenmesi gerektiğini ifade ettim, danışanın hayatıyla ilgili çeşitli önerilerde bulundum.
Bu konularda yolunda gitmeyen bir şey olduğunda benden çok rahatlıkla hesap sorabilecektir kişinin kendisi değil mi?
Yani Sağlık Müdürlüğü'ne şikayet edecektir, Sağlık Bakanlığı'na ve benim bu konudaki mal praktisim yanlış uygulamam nedeniyle kendi hakkını ve hukukunu arayabilecektir.

DÖNÜP KİME HESAP SORACAKLAR?
Peki şöyle diyelim, AI dedi ki o kızdan ayrıl, o da ayrıldı.
Ve bunun aslında çok yanlış bir karar olduğunu sonra fark etti.
Dönüp mesela kime hesap soracak?
Yani ChatGPT'yi geliştiren şirkete mi hesap soracak?
Yoksa yapay zeka hukuku diye bir hukuk alanı var, makinenin kendisine mi hesap soracak? Bunları çok bütüncül şekilde değerlendirmek gerekiyor.”
‘BOŞLUKLAR DOPOMİNLE DOLUYOR’
Psikiyatrist Dr. Mahir Yeşildal, aile kavramını da meseleyle igili olarak önemli görüyor: “Son 100 yıl içerisinde aile kavramının, aile kavramının altının boşaltılması, psikanalizle birlikte anne ve babaların mutlak surette suçlu olduğuna dair algıların insanların zihinlerine yerleştirilmesi ve günlük hayat içerisinde kadın erkek ilişkilerine dair yine sosyal medyada saçma sapan şeylerle maruz kalan insanlarla birlikte insanlar ‘boşluklarını’ dopaminle doldurmaya başladılar.
ChatGPT de bu konuda insanların bu beklentilerine rasyonel ve gerçekçi olmayanı, onlara orta ve uzun vadede çok zarar verebilecek beklentilerine uygun hareket ediyor olması beni ciddi anlamda endişelendiriyor. Çünkü bu bir kumar gibi değil, uyuşturucu gibi de değil.

KOYNUMUZDAKİ YILAN AI
En azından toplumsal yargılar açısından biz bahsettiklerimin hastalık olduğunu biliyoruz. Toplum bunların yanlış olduğunu en azından söyleyebiliyor. Üç yıl sonra toplum yapay zekaya, kumara baktığı gibi, kokaine baktığı gibi bakacak mı? Bakmayacak ki dolayısıyla yılan koynumuzda aslında.
Ve koynumuzda olan yılanın farkına varabilmek için Bu işi bir miktar daha çocukluk çağından itibaren insanları bilinçlendirerek bizim hayatımızı kolaylaştırması için üretilmiş olan şeyleri mahvımıza sebep olacak aletlere veya araçlara çevirmemiz gerektiğini öğretmek gerekiyor.
Mahir Hoca AI teknolojisine nesne demişti ama insanlar ona biri gibi davranmaya meyilli! Cümle içinde bahsederken işte diyor ki “yapay zeka da doğru söyledi” O zaman onu sorarak bitirelim:
“Hümanizasyon denilen şey var ya, sonuçta bizim biyolojik yapımız, fıtratımız, beynimizin kimyası bir insanla muhatap olmak üzere organize olmuş. Elbette yapay zekayı hümanize ederek, insanlaştırmaya çalışarak beyin farklı bir savunma mekanizması geliştiriyor.
Ama her savunma mekanizmasının insanların lehine işlemez. Bu bizim aleyhimize işleyen bir savunma mekanizmasıdır.
Karşımızdakinin duygularının olmadığı -henüz- ileride ne olur bilmiyorum, duygularının olmadı ve bizim onu manipüle etme ihtimalimizin her zaman çok daha yüksek olduğu bir makine olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Ve teknik konularla ilgili bir defa hani öğrenme becerimiz şey oluyor, ben çok açık bir şey söyleyeyim.

YAPAY ZEKA AKLIMIZI BAŞIMIZDAN ALABİLİR!
Yani şu anda Alzheimer'ın dünyada çok yaygınlaştığını biliyoruz. Çünkü insan ömrü uzadı ve yaşla birlikte artan bir rahatsızlık.
Kendi hayatlarımızda bir 10 yıl sonra Alzheimer hastalığının çok daha ciddi bir pandemi olacağı endişesini taşıyorum.
Neden bu endişeyi taşıyorum? Şimdi beyin hücrelerini yenileyemeyen bir organ ya ve küçüldükçe de yerine yenisini koyamadığımız hücrelere sahip, nöronlara sahip.
Şimdi demek ki biz beynimizin artık pek çok bölgesini kullanmadığımız bir hayatın içerisine sürükleniyoruz ve hücrelerimiz daha hızlı ölüyor, küçülüyor, kapasitesini kaybediyor.
Ve inanın bana bu sadece şahsi bir kaygı değil. Bu bilimsel platformlarda konuşulan bir kaygı.
40’LI YAŞLARA KADAR DÜŞEBİLİR
Önümüzdeki yıllarda 70-80 yaşında görülen Alzheimer hastalığının artık 40'lı yaşlara kadar düşebileceği ve bunun ciddi bir pandemi haline gelebileceği düşünüyorum. Bu endişelerimizden biri tabii ve ben bunu çok uzak bir gelecekte görmüyorum, yakın bir gelecekte görüyorum. Çocuklarımız için mesela bu riskin çok büyük olduğunu düşünüyorum.
KIRILMAKTAN KORKMAYIN
Yani biz insanız, kırılganız, alınganız. Ve hayatın kendisi oldukça kırıcıdır her anlamda. Yani toplumsal olarak da, bireysel olarak da öyle, global olarak da öyle. Bu kırıcılığın içerisinde kendimizi küçük fanusların içerisine kapatarak kendimizi kısa süreliğine iyi etmeye çalışıyoruz. O anı kurtarıyoruz belki. Ama o anlar bir araya geldiği zaman totalde bizden çok daha fazla şey alacaktır.”