Türk Milleti terörist başını mecliste görmek istemez

GİRİŞ:
2024-10-23
saat ikonu 08:48
|
GÜNCELLEME:
2024-10-23
saat ikonu 08:48

Milat bir gün yaşadık dün. MHP lideri Devlet Bahçeli grup toplantısında terör örgütü başına seslendi ve kendisine silah bırakma çağrısı yaptı. Bunu yaparken de meclise konuşma yapmaya çağırdı. Yetmedi ülkenin ana muhalefet lideri Sayın Özel yükselterek destek verdi.

Bu olağanüstü günde tartışılan birçok konu var tabi: Anayasanın değiştirilmesi gündemde. Sayın Erdoğan’ın iktidarını devam ettirmesi, uzun süredir var olan bölgesel tehdit ve Türkiye’nin sınır güvenliği endişesi vb.

Her şeyi bir kenara bırakalım; TÜRK MİLLETİ TERÖRİST BAŞINI MECLİSTE GÖRMEK İSTEMEZ. Silah bıraksın, barış olsun, belki İmralı’dan çağrı yapsın ama meclise gelemez!

Daha önce de çözüm sürecini yaşadık, ancak 2009 yılından itibaren başlayan zihinsel bir hazırlık süreci vardı,  ciddi terör olayları gerçekleşiyor, heyetler kurularak çözüm önerileri getiriliyordu. Bu bağlamda, çözüm için toplumsal desteği sağlama gerekliliğinin önemini anlayan AK Parti, bu desteğin sağlanması için 62 sivilden oluşan bir Âkil İnsanlar Heyeti kurmuş ve heyetin amacını Kürt sorununun çözümü konusunda toplumsal algı oluşturmak olarak açıklamıştı. Demokratik Açılım Sürecinin başlangıcından itibaren hayata geçirdiği birçok hukuki uygulama söz konusu olmasına rağmen sürecin başarılı bir şekilde sürdürülememesinin sebebi toplumsal desteğin zayıf olmasıdır.  Yerelde olduğu kadar bölgesel dinamikler de sürecin zayıflamasına neden olmuştu. Barışın sağlanması, silahlı çatışmaların sonlandırılmasından çok daha ötesini ifade eder. Çünkü çatışmaların sosyal, ekonomik, psikolojik ve güvenlikle alakalı birçok yönü vardır. Bu nedenle barışın var olabilmesi için yalnızca silahın bırakılmaz yeterli olmaz, diğer alanlarda da ilerleme sağlamak gerekir. O dönem çözüm sürecini olumsuz etkileyen bölgesel faktörlerin başında ise  Suriye’deki iş savaştı. Suriye’de değişen güç dengesi ve PKK’nın Suriye kolunun ilerleyişi, çözüm sürecinin taraflarından biri olan Kürt hareketinin beklentilerini yükseltmişti. Suriye’deki iç savaş sayesinde silah temin imkânı ve DAİŞ’le mücadele sayesinde PYD’nin kazandığı uluslararası meşruiyet, başka alternatiflerin düşünülmesine yol açmıştı. Kürt hareketinin beklentileri, arttırılmış bölgesel özerklikten öz yönetime dayalı kanton yapısına yükselmişti.  Arap Baharı, 6-8 Ekim olayları derken süreç başarısız sonuçlanmıştı.

Gelelim bugüne;  terör örgütleri Türkiye için 2014 yılına kadar taktiksel bir tehditken, stratejik bir tehdit haline geldi. Biz içeride PKK’yı bitirsek de, ABD ve İsrail iş birliği ile dış kaynaklı bölgesel bir tehdit varken biz devlet otoritemizi yitiremeyiz. 1982'den bugüne vatan uğruna şehit olan binlerce askerin, polisin, öğretmenin, çiftçinin, işçinin ve diğer tüm kahramanlarımızın hakkına giremeyiz. İktidar ve muhalefetin bu denli bir ortak ağız ve ortak dille ses verdiği nadir ama manidar bir günü kabul edemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına, birliğine kast eden teröristi meclise çağıramayız.

Bana sorsanız DEM Parti’nin bunu şaşırtıcı ama olumlu bulduğu, ana muhalefetin geri kalmayarak birinci sınıf vatandaşlık üzerinden ayrımcılık yaptığı bugünü unutmak isterim. Ve gelin görün ki bugün seçim olsa oylar bölünmesin diye iki ittifaktan birine oy verecek milyonlarca seçmen var. En trajik taraf da, ekonomi, tarım, fabrika boykotları, taciz-tecavüz vakalarıyla ülke yangın yeriyken bunları konuşamıyor olmamız.  Çünkü gündemde yer kalmıyor!

Son bir hatırlatma da 105 yıl önce bugüne olsun:

105 yıl önce bugün, 22 Ekim 1919’da Amasya görüşmeleri imzalanmıştı:

Türk illerinin düşmana şu veya bu suretle terk olunmaması, hiçbir himaye ve manda kabul edilmemesi, Türk vatanının bütünlüğünün ve bağımsızlığının korunması