MİT İngiliz Kemal’i açıkladı! Peki Sabahattin Ali nasıl öldürüldü?

GİRİŞ:
2025-11-06
saat ikonu 01:21
|
GÜNCELLEME:
2025-11-06
saat ikonu 01:25

Milli Teşkilatı birkaç gün önce “İngiliz Kemal” olarak bilinen ünlü ajan Ahmet Esat Tomruk‘la ilgili belgeyi internet sitesi üzerinden paylaştı.

85 yıl sonra ortaya çıkan belge, gündemin kargaşası içinde unutuldu gitti. Gelişme, meraklılarıyla istihbarat sevdalılarının ötesine pek de ulaşamadı.

’in sitesinin Özel Koleksiyon bölümünde paylaşılan ve kurumun önceki adı Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti (MAH) isminin geçtiği 1940 tarihli belgede Tomruk’un güven veren biri olmadığı belirtiliyordu. Hâlbuki “İngiliz Kemal” Milli Mücadele yıllarındaki çalışmalarıyla Türk Ordusu’na büyük katkılar sağladığı kabul edilen bir isimdi.

Teşkilatın “İngiliz Kemal”le ilgili bu tespitinde artık kurumdaki Milli Şef İsmet İnönü kadrosunun etkisi mi görülür yoksa ünlü casusun hayatındaki değişimi gözlemleyen, tamamen tarafsız bir istihbarattan mı kaynağını almıştır, işte konu burada çetrefilleşiyor.

Belge, 1940 tarihini gösterince dönemin adeta bir “cadı kazanı” oluşu tekrar hatırlandı. “Acaba ileride o dönemle ilgili açıklanması beklenen diğer belgeler de paylaşılır mı?” sorusu da akıllara geldi.

O yılların en önemli olaylarından biri de şair, yazar ve gazeteci Sabahattin Ali’nin öldürülmesidir. Peki bu olayı neden MİT’le yan yana getirdik? Ali’nin, pasaport verilmediği için ülkeden yurt dışına yasa dışı yollardan çıkmaya çalışırken Bulgaristan sınırında öldürüldüğünü biliyoruz.

Yazarın katili olarak ortaya çıkan ve silah hırsızlığı nedeniyle ordudan ihraç edilen Ali Ertekin isimli güven vermeyen tipse cinayeti “milli hislerle” işlediğini öne sürüyordu. Ertekin, idamla yargılanmasına karşın 4 yıllık bir hapis cezası aldı ancak kısa sürede cezaevinden çıktı.

Üzerinden 77 yıl geçmesine karşın hâlâ sır perdesi aralanmayan Sabahattin Ali cinayetinde katil olarak ortaya çıkan Ertekin’in MİT mensubu olduğu da iddia edildi.

2012 yılında CHP’nin o gün henüz 2 yıllık lideri olan Kemal Kılıçdaroğlu “Sabahattin Ali’yi, CHP öldürdü.” diyerek önemli bir çıkış yapmıştı. O dönem bu söz, siyaset kargaşası içinde yorumlanırken cinayetin nasıl işlendiğine dair muğlaklık yine giderilememişti.

MİT, “İngiliz Kemal” raporunu açıkladığı gibi bir gün de Sabahattin Ali raporunu açıklarsa iddia edildiği gibi usta yazarın işkencede mi öldürüldüğü, yoksa Ali Ertekin’in anlattığı gibi mi katledildiği de aydınlanacak.

Ne dersiniz, o istihbarat raporu açıklandığında mezar yeri bile olmayan ancak sevgili kızı Filiz Ali’nin Istranca Dağları’nda yaptırdığı ve onun en güzel şiirinde geçen “Benim meskenim dağlardır.” mısrasının hüznünü bir nebze olsun dindirir mi?

MARMARAY’DA ÜZÜCÜ OLAY VE O 3 KELİME

Geçenlerde Marmaray’da trene yetişmeye çalışırken bir ablanın “Kartla yüklemeyi bilmiyorum, yardımcı olur musunuz?” sözüyle karşılaştım. O tam da bunları söylerken bir tren sesi de geliyordu. Belli ki ben bu treni kaçıracak, yetişmem gereken işe gecikecektim. Tercih hakkımı ablanın ricasından yana kullanarak seyahat kartına yükleme yapmasına yardımcı oldum. Sonunda çoğunluğun artık neredeyse hiç kullanmadığı 3 kelimelik cümleyle bir teşekkür aldım: Allah razı olsun.

Ne de güzeldi bu teşekkür. İstasyona çıktığımda treni bir hayli bekledim ama az önce kaçırdığımı sandığım trenin karşı raylardan geçtiğini öğrendim. Beklediğim tarafta neredeyse 2 saattir hiçbir tren geçmemişti. Şüphelendiğim olay ne yazık ki doğru çıktı ve yine bir kişi kendini raylara bırakarak canına kıymıştı.

O gün pek çok kişi yetişmesi gereken yere zamanında gidemediği için şikayetçi görünüyordu. Bir can gitmişti ve haberler yaşı için 26 diyordu. Bu “üzücü olay” diye resmî açıklamayla bildirilen durumların sadece yıl içindeki sayısını kaç kişi merak ediyordu? Peki bu acı karara bir insan nasıl varıyor, yaşama sevinçleri nasıl da böyle gencecik yaşlarda tükeniyordu?

Hayat, “Allah razı olsun” ile “Yazık olmuş, hay Allah!” cümleleri arasında işte böyle geçiyordu. İnsansa ne kendi yaşadıklarına ne de başka hayatlara karşı takkesini önüne koyup pek de düşünmüyordu! Daha önce Boğaz Köprüsü’nde benzer olayla karşılaşanlar “Hadi kardeşim atlayacaksan atla, geç kalıyoruz!” dememiş miydi hem? “Kent insanıdır, ne yapsa yeridir.” deyip geçmeyin, şimdilerde bu duyarsızlık Anadolu’yu da bir örümcek ağı gibi sarmaya başlamış durumda.

“Ahir zamandır, bu da insanın imtihanıdır.” denebilir. Dağların, taşların üstlenmeye yanaşmadığı bu imtihanı insan sırtlayınca mı böyle olmuştu yoksa?

Dünyanın hesabının görüleceği yerde “Keşke bir dere kenarında taş olsaydım.” diye hayıflanmaya sebep olacak şeyler günden güne artarken yaşama sevinci toplamak ve onu azaltmadan devam etmek hiç de kolay değil. Âşık Garip gibi İşte geldim gidiyorum / Şen kalasın Halep şehri deyip belki de her yerde aynı şeylerle karşılaşma ihtimalini göz ardı edip hicretten medet umacağız. Ama birtakım kötü gelişmelerden kaçsak da onlar varlığını devam ettirecek. İşte imtihanın zorluğu da burada.

Asat Halet Çelebi’den bir şiirle:

(…)

bu âlemlerden

uykum geliyor

(…)

uyanık yollar yürüyorum

uykuda yollar yürüyorum

uykuda insanlar görüyorum

niçin gördüğümü bilemiyorum

(…)