Algoritmaların terbiye ettiği toplumlar

GİRİŞ:
2025-06-13
saat ikonu 09:32
|
GÜNCELLEME:
2025-06-13
saat ikonu 09:32

Dijital çağda kahvemizi nasıl içtiğimiz, nereye tatile gittiğimiz, sabah hangi manzarayla uyandığımız bile içerikleşti. Şimdi soralım: İçerik mi bizi şekillendiriyor, biz mi içeriği?

Eskiden haber, “olay” üzerine kurulurdu; şimdi “olay”dan çok, onun nasıl hissedildiği haber oluyor. Bir bakanın eşi, ayrı bir masaya oturunca başlayan tartışma, artık sadece bir protokol meselesi değil. Satır aralarında toplumun derin kimlik kodlarıyla oynayan bir içerik stratejisi var. Bu, bir iletişim kazası değil, bilinçli bir yönlendirme.

Bugünün medya düzeni, hızla akan içerik selleriyle dolu. Ancak bu içeriklerin çoğu su değil, köpük. Üstelik o köpüğün içinde, algoritmaların belirlediği gündemler var. Görünürde “çeşitlilik” gibi duran şey, aslında tekrar eden, “iyi yaşam”, “yeni trend”, “gününü gün et” mesajlarının farklı ambalajlarla servis edilmesinden ibaret.

Keyif haberciliği bu ülkede neden bu kadar yükseldi?

Yapay zekâ, içerik üretiminde muazzam bir ivme sağladı. Ama bu hız, derinliğin düşmanı. Instagram'da bir ‘story’, TikTok’ta 15 saniyelik bir video, artık haberden daha fazla etkileşim alıyor. Çünkü modern insan, bilgiden çok his arıyor. “Güldürdü mü, şaşırttı mı, iştah kabarttı mı?” gibi kriterler, “doğru mu, önemli mi, etkili mi?”nin önüne geçti.

Bu noktada medya ile toplum arasındaki ilişki tavuk-yumurta ikilemine dönüyor. İnsanlar bu tarz içerikleri talep ettiği için mi medya üretiyor, yoksa medya bunları sunduğu için mi toplum alışıyor? Gerçek şu ki, algoritmaların eğlenceyi ödüllendirdiği bir çağda yaşıyoruz. Ve yapay zekâ, ne yazık ki anlamdan çok ilgiyi ödüllendiriyor.

Dijital hukuk ve etik nerede durmalı?

Burada “dijital etik” ve “dijital hukuk” kavramları önem kazanıyor. Bir içeriğin viral olması, onun doğru ya da değerli olduğu anlamına gelmez. Tıpkı bir yemeğin güzel görünmesinin sağlıklı olduğunu göstermediği gibi. İçerik de bir besindir; ruhumuzu besler ya da çürütür.

Algoritmalar, bize hep görmek istediklerimizi gösterdiğinde, asıl kaybettiğimiz şey merak oluyor. Oysa merak, insanlığın yürüyen aklıdır. Farklı düşünceleri, yeni fikirleri, zıt kutupları merak etmediğimizde entelektüel körelme başlar. Medya, bu yüzden hâlâ bir sorumluluk mecrasıdır. Eğlenceyi sunabilir, ama bilgilendirmeyi ıskalayamaz.

O halde çözüm ne?

İhlas Holding’in dijital varlıklarında yürüttüğümüz vizyonun temelinde şu yatıyor: Teknolojiyi içeriğin düşmanı değil, müttefiki yapmak. Yapay zekâyı, sadece “ne tıklanır” sorusuna değil, “ne anlamlıdır” sorusuna da cevap verecek şekilde kullanmak.

Çünkü dijitalleşme, sadece hız değil; aynı zamanda vicdan testidir. Hangi içeriklerin çoğaldığı, hangi seslerin yükseldiği, sadece algoritmaların değil, bizim kültürel pusulamızın da bir sonucudur.

Son olarak keyif haberciliği gazeteciliği öldürmüyor, ama başka bir şeyin ölümüne yol açıyor olabilir ki o da derinlikli düşünmenin... Bilgi çağında “bilgi”ye erişim çok, ama anlamak zor. Bu yüzden dijital dünyada sadece “ne izledin” değil, “ne öğrendin?” sorusunu sormalıyız. Çünkü günün sonunda bir haber, kalbe dokunmuyorsa sadece kuru gürültüdür ötesi laf-ı güzaf...

Haftaya Cuma görüşmek üzere.
Dijital gürültüde kaybolmayanlara selam olsun...