Kendini Güncelleyen İnsan

GİRİŞ:
2025-10-24
saat ikonu 09:12
|
GÜNCELLEME:
2025-10-23
saat ikonu 13:23

Geçen hafta “Geleceğin Kodu Türkçe Yazılıyor” başlıklı yazımda, kuantum çağının eşiğinde duran Türkiye’den söz etmiştim. Yani bilimin merkezine yeniden insanı koyma zorunluluğunun mini bir özetini geçmeye çalıştım… Çünkü teknoloji, yalnızca bir üretim meselesi değil, aynı zamanda bir kimlik, bir anlam meselesidir.
Bugün o düşüncenin bir adım daha ötesine geçmeye çalışalım. İnsan, artık yalnızca teknolojiyi üreten değil; kendini yeniden tanımlayan bir varlığa dönüşüyor. Yapay zekâ ve biyoteknolojinin birleştiği bu yeni dönemde, “insan olmak” kavramı bile yeniden yazılıyor.
Eskiden doğaya ayak uyduruyorduk; şimdi insanoğlu doğayı ve kendini şekillendirme iddiasında. DNA diziliminden hücre yenilenmesine, beyin sinyallerinden duygusal algoritmalara kadar insanın bütün katmanlarına teknolojinin dokunduğunu hepimiz görüyoruz. Ama bu dokunuş, salt bir mühendislik değil, varoluşun yeni bir yorumu hükmündedir.
Bugün laboratuvarlarda geliştirilen biyosentetik organlar, yapay zekâ destekli ilaç keşifleri, hastalıkları önceden tahmin eden modeller, insan bedenini bir veri ekosistemine dönüştürüyor. Ama asıl dönüşüm, insanın anlam arayışında yaşanıyor... Bu meselenin uzmanlarının sorduğu soruları ülke olarak bizler sanki 10 yıl geriden takip ediyormuşuz gibi bir hisse de kapılmıyor değilim. Çünkü onlar “Ne kadar yaşayacağız?” sorusunu değil, “Nasıl bir varlık olacağız?” sorusuna cevap arıyorlar! Peki ya biz?
Aslında Türkiye’de bu dönüşümde sessiz ama güçlü biçimde ilerliyor. Nedenini bilmediğim bir şekilde bu konular Türk medyasında çok da fazla gündem olmuyor. Ama, TÜBİTAK’ın yapay zekâ ve biyoteknoloji çağrıları, adresini buluyor. Gördüğüm kadarıyla da genç beyinler de bu davete icabet ederek yeni ufuklar açıyor. Hatta üniversite laboratuvarlarında geliştirilen biyosensörler, kişiye özel tedaviler ve gen düzenleme çalışmaları, artık küresel standartlara yaklaşmış durumda diyebilirim.
Bu gelişmelere, yalnızca bilimsel gözle bakmak da mümkün değil, benim gözlemim bu ülkece kültürel bir yenilenmenin de içinde olduğunu gösterir örnekliktedir.
Evet, bu ülkede insanın geleceğini sadece algoritmalarla değil, değerlerle de inşa etmemiz gerekiyor.
Görüyorsunuz ki artık yapay zekâ, insanlığın en büyük boy aynasıdır. Buna ister inanır ister inanmazsınız ancak durum tam olarak budur. Ve o aynaya baktığımızda gördüğümüz şey, bir tüyleri diken diken eden veya bir devrim kadar umut vericidir. Bu devrimlerin bir de biyoteknolojiyle birleştirildiğinde, bu ayna da hücrelerimize kadar inildiğine de şahit olacağız... Ve belki de tarih boyunca ilk kez, “kendimizi yeniden yazma” gücüne sahip olacağız.
Esas konuşulması gereken ise bu saatten sonra bu gücü nasıl kullanacağımızdır. Zira bu bizi tarif edecek en önemli argümanımız olacak. Meselenin sadece insanı kopyalamak olmadığını, insanlığı nasıl korumamız gerektiğini burada anlamış olacağız.
Bu ülkenin genç zihinlerinin geçmişlerine, ecdatlarına olan saygıları gereği geleceğin en büyük buluşunun, bir makine olmadığını, vicdanla şekillenmiş bilgelik olacağını adım gibi biliyorum. Ve huzurluyum.
Haftaya, aynı yerden; belki insanın değil, insanlığın hafızasını konuşmak isterim. Çünkü kendini güncelleyen insan, aslında hatırlamayı da bilmeli diye düşünüyorum.
Kalın sağlıcakla…