Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
İnsanlık, var olduğu günden beri hatırlayarak yol alıyor. Evet, mağara duvarlarında çizilen ve günümüze kadar gelen resimlerden dijital bulutlardaki verilere kadar… Her çağ, kendi hafızasını kendi zaman, mekân ve teknolojik dönüşümüne göre başka biçimlerde inşa etti. Kimimiz taşa kazıdık, kimimiz kâğıda; bugünse silikon çiplerden görünmez veri tünellerine kadar iz bırakmaya devam ediyoruz…
Bilinen en eski çağdan bu zamana kadar soru aynı kaldı: Ne kadarını hatırlıyoruz, ne kadarını sadece depoluyoruz?
Günümüzde bilgi değil, veri bolluğunda yaşıyoruz. Fakat hafıza dediğimiz şey, sadece saklama kabiliyeti değil artık anlam üretme iradesidir. Bilgisayarlar bizim için her şeyi kaydediyor, ama yalnızca insan, bu kaydın içindeki hikâyeyi anlayıp kavrayabiliyor. Çünkü hafıza, bir “yer” değil, bir yön’dür! Yani bilinen en eski çağlardan, bugüne ve geleceğe uzanan bir bilinç çizgisi…
Tarihin derinliklerine etraflıca baktığımızda bunu net bir şekilde görebiliriz. Bir Osmanlı hattatının elindeki kalem, yalnızca mürekkebi değil, bir medeniyetin hafızasını taşırdı. Her harf, hem dua hem bilgi hem de estetik açıdan bir benzeri olmayan muhteşem bir sanat eseriydi. Bugün de aynı çizginin dijital uzantılarını üretmeye çalışıyoruz: Kod satırlarında, algoritmalarda, yapay zekâ modellerinde...
Bir şeye dikkatlerinizi çekmek isterim ki eğer bir toplum kendi kelimelerini, kendi hafızasını unutursa, başkalarının verisini ezberleyen “teknolojik sömürge”ye dönüşebilir.
Bu yüzden “dijital hafızamız” bu saatten sonra bir milli güvenlik meselesi halini almış, sınırlarımız kadar önemli bir konudur.
Bir milletin geçmişiyle kurduğu bağ, geleceğe yön verecek dijital altyapılardan bile daha stratejiktir. Bu sözlerimi bugün anlamamakta ısrar edenler yarın ‘keşke’ demek zorunda kalacaktır. Çünkü söz konusu veri merkezleri sadece bilgiyi değil, kimlik bilgilerimizi de depoluyor.
Kendi hafızasını dışarıya emanet eden bir toplum, yarın kendi hikâyesini başkalarının sunucularında aramak zorunda kalır. Ve işte burada, gençlere büyük sorumluluklar düşüyor. Yapay zekâ, bulut sistemleri, dijital arşivler… Bunların hepsi yeni bir hafıza biçimi oluşturuyor. Bugün bulut sistemlerinde saklanan bir insanlık arşivimiz var. Türkiye’de de bu anlamda sessiz bir kültürel hareketi büyütecek olan siz gençlersiniz… Ancak esas meselenin, veriyi anlam’a dönüştürmek olduğunu aklınızdan lütfen çıkartmayın! Zira insanlık, hatırladığı kadar insan kalacaktır. Hafızayı diri tutan şey, bilginin niceliği değil; anlamın devamlılığıdır. Bu sebeple genç araştırmacıların, bu toprakların hikâyesini sadece arşivlemekle değil, anlamlandırmakla yükümlü olduğunu akıllarından çıkartmamasını ümit ediyorum.
Çünkü hafıza, geleceğe devredilen bir emanettir. Teknolojinin değil, insan vicdanının korumasında olması gerekir. Kendi geçmişini anlamadan geleceği planlayan her uygarlığın, dijital bir yankıya dönüşmemesi mümkün değildir. Bu sebeple geçmişiyle bağ kurabilen her toplum olmalıyız...
Unutmanın hızına karşı, hatırlamanın ahlakını yeniden inşa etmek zorundasınız gençler. Ve insanlığın hafızası, hiçbir bulut sistemine sığmaz o hafıza direk olarak insanın kalbinin içinde gömülüdür. Selam olsun, hatırlamayı unutmayanlara.
Haftaya tekrar buluşmak üzere hoşça kalın…
