
Bir otomobilin tasarımı, alıcılar için en önemli karar verme kriterlerinden biridir. Markalar, en estetik ve çekici tasarımları yaratmak için milyonlarca dolarlık Ar-Ge yatırımları yapar. Ancak "güzellik" algısı, kişisel tercihlere ve duygusal bağlara göre değişebilir. Bu subjektif algıya karşılık, Vanarama adlı bir şirket, otomobil tasarımlarını bilimsel bir formülle, yani "altın oran"la analiz ederek ilginç bir araştırmaya imza attı. Çalışma, bir otomobilin tasarımının matematiksel olarak ne kadar mükemmel olduğunu puanladı ve sonuçlar, otomotiv dünyasının gerçekleriyle çarpıcı bir çelişkiyi ortaya koydu.

Vanarama'nın araştırmasında, 50 popüler otomobil modelinin tasarımı, evrensel bir estetik ölçüsü olan "altın oran"a ne kadar yakın olduklarına göre değerlendirildi. Otomobillerin dingil mesafesi, uzunluk gibi genel boyutları ile far ve gövde çizgileri gibi onlarca tasarım detayı, matematiksel olarak "en kusursuz" kabul edilen bu orana göre puanlandı. Yüzde olarak altın orana en yakın olan tasarımlar, bilimsel olarak "en güzel" kabul edildi. Bu metodoloji, estetik algıyı kişisel tercihlerden ayırarak, objektif bir değerlendirme sunmayı amaçladı.

Analizin sonuçları, otomotiv dünyasının genel algısıyla çelişen bir tablo çizdi. Estetik açıdan en başarısız ve altın orandan en uzak model, 100 üzerinden sadece 7 puan alan Kia Picanto oldu. Onu 12 puanla Citroën C1 ve 15 puanla Kia Sportage takip etti. Bu durum, matematiksel olarak "kusurlu" ve "çirkin" bulunan tasarımların, ticari başarıya ulaşmasına engel olmadığını gösteriyor. Verilere göre, bu modeller, Avrupa'da en çok satan otomobiller arasında yer alıyor. Benzer şekilde, İtalyan markaları arasında en düşük notu alan Fiat 500 de birçok ülkede satış rekorları kırmaya devam ediyor. Araştırmanın markalar bazında yaptığı değerlendirmede de Kia, "tasarım açısından en zayıf" üretici olarak öne çıktı.

Araştırmanın diğer ucunda ise, tasarımları altın orana en yakın olan ve "bilimsel olarak en güzel" kabul edilen modeller yer aldı. Listenin zirvesinde Alman otomobillerinin yoğunluğu dikkat çekiyordu: Audi A3 (83 puan), Volkswagen Golf (80 puan), Opel Mokka (80 puan), BMW 1 Serisi (78 puan) ve Mercedes-Benz A-Serisi (77 puan) gibi modeller, tasarımlarıyla matematiksel olarak estetiğin zirvesine yerleşti. Bu durum, Alman mühendisliğinin ve tasarımının rasyonel ve estetik çizgilerde ne kadar başarılı olduğunu kanıtlıyor. Ancak bu markaların yüksek satış rakamlarının arkasında sadece estetik değil, aynı zamanda güvenilirlik ve teknoloji gibi faktörler de yatıyor.

Vanarama'nın araştırması, bir tasarımın matematiksel olarak mükemmel olmasının, tüketicinin gözündeki çekiciliği veya ticari başarısıyla her zaman doğru orantılı olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Örneğin, Kia Picanto veya Fiat 500 gibi modeller, altın orandan uzak olmalarına rağmen, sundukları pratik çözümler, şehir içi kullanım kolaylığı, uygun fiyat ve yakıt ekonomisi sayesinde milyonlarca kişi tarafından tercih ediliyor. Sonuçta, bir otomobili arzu edilir kılan şeyin sadece oranlar değil, aynı zamanda aracın karakteri, kullanışlılığı, markanın yarattığı duygu, fiyatı ve ihtiyaçlara ne kadar cevap verdiği olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Tüketiciler, sadece göze hitap eden değil, aynı zamanda bütçelerine ve yaşam tarzlarına uygun olan otomobilleri seçiyorlar.

Otomotiv uzmanları, sıfır araç alırken yalnızca fiyat, motor veya donanım değil, uzun vadeli değer koruma oranı gibi unsurların da değerlendirilmesini öneriyor. Aynı şekilde, bir otomobilin ikinci el piyasasındaki durumunu ve alıcı bulma potansiyelini de göz önünde bulundurmak önemlidir. Vanarama'nın araştırması, otomotiv sektöründe estetiğin, satış rakamlarıyla her zaman örtüşmediğini gösteriyor. Markalar, pazarlama stratejilerinde estetiği öne çıkarırken, ticari başarıyı getiren asıl unsurun, pratiklik ve tüketici ihtiyaçlarına yönelik doğru konumlandırma olduğu kanıtlanıyor.