Türkiye, savunma sanayi alanındaki başarılarıyla dünyada dikkat çekmeye devam ediyor. Son olarak İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Savunma Sanayi Fuarında yerli ve milli ürünleriyle gövde gösterisi yapan Türkiye, teknoloji alan değil ihraç eden konuma geldi. Son 20 yılda yapılan dev hamlelerle birlikte, dünya sahnesinde ilk sıralardan yerini alan Türkiye'nin NATO'daki konumu da sorgulanmaya başladı.
Türkiye'nin attığı başarılı adımları Tgrthaber.com Editörü İrem Şenel’e verdiği röportajda değerlendiren E. Tuğg. İbrahim Büyükbaş; NATO’nun askeri alanda olduğu kadar dijital alanda da Türkiye için tehdit unsuru haline geldiğini vurgulayarak “Artık mesele NATO’ya entegre olmak değil; NATO’dan bağımsız, dik duran bir dijital mimari inşa etmektir” diyerek Türkiye’nin yönünü yeniden çizmesi gerektiğine dair çarpıcı uyarılarda bulundu.
“Türk savunma sanayii, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan bugüne; ambargolara, dışa bağımlılığa ve siyasi baskılara rağmen kendi ekolünü oluşturarak geldi. ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN, TUSAŞ ve BAYKAR gibi kurumlar sadece ürün değil, bir zihniyet devrimi üretmeye başladı.
2000’li yıllarda özel sektörün sürece katılması ve proje bazlı yerli üretimin başlamasıyla ivme kazanan bu süreç; 2016 sonrası FETÖ tasfiyesiyle savunma ekosisteminin içerden arındırılmasıyla daha da hızlandı. TB2, AKINCI, KIZILELMA ve KAAN gibi projelerle dışa bağımlılık yalnızca sona ermedi; tersine döndü. Artık Türkiye, sadece kendini savunan değil; dostlarını koruyan, caydırıcılık inşa eden ve bölgesel denge sağlayan bir güç konumunda.”
“İDEF 2025’te imzalanan anlaşmalar, klasik anlamda ‘silah satışı’ olarak okunmamalı. Türkiye’nin sunduğu paketler içinde artık sadece bir İHA ya da zırhlı araç değil: Eğitim programları, ortak bakım ve üretim üsleri, komuta-kontrol altyapıları, siber güvenlik çözümleri, lojistik zincirleri de yer alıyor. Yani Türkiye; ‘bir ürün satalım’ demiyor, ‘bir güvenlik modeli sunalım’ diyor.”
“İngiltere ile yeniden masadayız… Ama sormadan geçemeyiz: İngiliz’e güven olur mu? Daha önce ne oldu? Milli Muharip Uçak için Rolls Royce ile motor pazarlığı yaptık. Umut verdiler, sonra ‘ortak üretim, veri paylaşımı, fikrî haklar’ dedik mi ortadan kayboldular. Motor yok, proje gecikti. Şimdi yine aynı İngiliz, yine aynı senaryo mu?
Eurofighter Typhoon güçlü ama bağımsız mı? Kill switch olacak mı? Yarın bir kriz çıkarsa uçağı havalandırabilecek miyiz? Türkiye artık yazılımı, donanımı, motoru, algoritması kendi üretmediği hiçbir platforma güvenmemeli. Göklerde zafer; ancak yerli ve milli irade ile gelir!”
“NATO’nun dijital çağda inşa etmeye çalıştığı ‘siber kalkan’, kimi ülkeler için koruma sağlarken; Türkiye gibi hedefteki ülkeler için bir arka kapı işlevi görmektedir. NATO’nun siber güvenlik yaklaşımı, ittifakın güçlü üyelerinin istihbarat tekelleri ve yazılım altyapıları üzerinden şekillenmektedir. Özellikle ABD ve İngiltere merkezli siber ağlar, NATO’nun ortak siber altyapılarını kurgularken; gizli gözetleme, veri toplama ve dijital bağımlılık mekanizmalarını da derinleştirmektedir. Türkiye ise bu sistemin sadece kullanıcı değil, çoğu zaman gözetlenenidir.
NATO, artık sadece askeri değil, dijital alanda da Türkiye için bir yük ve tehdit haline gelmiştir. Siber güvenlikteki bağımlılıklar, sadece teknik değil stratejik zafiyet oluşturur. Türkiye, siber vatanını da tıpkı kara, hava ve deniz sınırları gibi korumak zorundadır. Artık mesele, NATO’ya entegre olmak değil, NATO’dan bağımsız ve dik durabilen bir dijital mimari inşa etmektir.”
“Türkiye’nin Kara Vatan, Mavi Vatan ve Gök Vatan kadar önem verdiği Siber Vatan kavramı, NATO’nun dayattığı merkezi siber altyapılarla uyumlu değildir. Zira bu yapıların çoğu; kodu, şifresi ve algoritması Türkiye’nin dışında üretilmiş sistemlere dayanmaktadır. Siber vatan, ancak kendi mühendisinin, kendi yazılımının ve kendi güvenlik protokollerinin eseri olursa bağımsızdır.”
“Türkiye'nin siber güvenlikteki yolu bellidir: Milli çözümler, yerli yazılımlar ve egemen veri altyapıları. Bu yolda, NATO gibi yapılar ancak engel olabilir, katkı değil. Türkiye'nin NATO’daki rolü artık sorgulanmalı; özellikle dijital güvenlik başlığında NATO’ya daha fazla entegre olmak, siber bağımsızlık hedefiyle taban tabana zıttır. Gölge etmesinler yeter sözü burada tam karşılığını bulur. Çünkü bizim asli görevimiz; kendi verimizi, kendi şifremizi ve kendi istihbarat altyapımızı kurmaktır. Siber vatanı ancak biz koruruz. NATO değil, Türk mühendisleri savunur bu ülkenin dijital sınırlarını.”
“İDEF 2025, bir fuardan çok daha fazlasıydı. Bu fuar, Türkiye'nin yalnızca yerli üretimle değil; geleceğin harp anlayışıyla, dijital ordu vizyonuyla, uzay temelli savunma sistemleriyle, kuantum teknolojileriyle nereye yürüdüğünü dünyaya ilan ettiği bir irade beyanıdır. Artık Türkiye, ithalatçı bir ülke değil; doktrin sahibi bir stratejik üretici ve güvenlik sağlayan bir müttefik kimliğiyle anılmaktadır.”
E. Tuğg. İbrahim Büyükbaş, Türkiye’nin özellikle son yıllarda geliştirdiği savunma sanayi gücünün dış politika üzerindeki etkisine dikkat çekerek, Türkiye'nin sadece askeri operasyonlarla değil, aynı zamanda barışa yönelik inisiyatifleriyle de ön plana çıktığını aşağıdaki maddelerle sıraladı:
Somali-Etiyopya Krizi: Türkiye, Afrika Boynuzu'ndaki gerilimde taraflar arasında güven inşa eden bir ülke olarak devreye girdi. Mogadişu'daki Türk Askerî Üssü, bu güvenin somut dayanağı oldu. Türkiye, Somali ordusunun yeniden yapılanmasında belirleyici rol üstlendi.
Bosna-Hersek: AB’nin sessiz kaldığı süreçte Türkiye, üçlü diplomasinin başat aktörü olarak devreye girdi. Balkanlardaki Türk İHA/SİHA varlığı, sahada caydırıcılık sağlarken diplomatik girişimlerin etkisini artırdı.
Suriye: Türkiye, hem askeri harekâtlarla hem de Astana Süreci gibi barış platformlarıyla çift yönlü bir diplomasi modeli uyguladı. Erdoğan, zıt kutupları (NATO-Rusya-İran) aynı masa etrafında toplayabilen nadir liderlerden biri olarak öne çıktı.
Karabağ: Azerbaycan’ın topraklarını geri aldığı süreçte Türkiye, Bayraktar TB2’ler başta olmak üzere askeri destek sunarken, çatışma sonrası kurulan Ortak Gözlem Merkezi ile barış sürecine de katkı sundu.
Keşmir Sorunu: Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki çıkışı, Türkiye’nin sadece çıkar temelli değil, ilkesel dış politika izlediğini gösterdi. Pakistan halkı nezdinde Türkiye'nin itibarı bu süreçte daha da arttı.
E. Tuğg. İbrahim Büyükbaş tüm bu örneklerin Türkiye'nin artık sadece ‘barış çağrısı yapan’ değil, barışı sahada tesis edebilecek güce sahip bir aktör olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti.
Tuğgeneral İbrahim Büyükbaş “Erdoğan kriz anlarında telefon bekleyen değil, telefon açan liderdir. NATO’ya rağmen, küresel oyunlara karşı milli bir dış politika çizgisi oluşturulmuştur.” dedi. Savunma sanayisinin dış politikadaki caydırıcılığa katkısına dikkat çekerek şu ifadeleri ekledi: KAAN bizim gökyüzündeki irademizdir. Bu sadece ticaret değil; caydırıcılıktır, prestijdir. Bu artık zırhlı diplomasi çağıdır. Kendi tehdidimizi biz tanımlarız. Yazılım da zırh da bize ait.