Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Ankara’nın Çankaya ilçesindeki Kızılay yönünü gösteren tabelaya iki eliyle tutunup ayaklarını da yerden kesen biri, bu hâliyle fotoğraf çektirip sosyal medya hesabından paylaşınca ortaya bir tabela akımı çıktı ki günlerdir ülke gündeminde kendisine hatırı sayılır bir yer buldu.

Fotoğraf çektirmek isteyenler tabelanın olduğu yere akın edip bunu akıma çevirirken çıkan hırgürde bir kişi düşerek iki kişi de bıçaklı kavga sırasında yaralandı. Yaşanan çılgınlıkta hem Kızılay tabelası hem de onun üzerindeki tabelalar da tabela olmaktan çıktı, üzerine yazılar yazıldı, notlar düşüldü. Özellikle Kızılay tabelası, tabela olduğuna bin pişman hâle gelip çalınma ve zarar verilme sonucu 3 kez yenilendi. Ankara Büyükşehir Belediyesi de devreye girip tabelanın altına bir barfiks demirini kaynak yaptı.
Ankara’daki bu akım, İstanbul, İzmir ve Sivas’ta da kendisini gösterdi. Tabelaya asılıp gülümseyenler, fotoğraf çektirip paylaşımı da yapınca muzaffer bir komutan edasıyla günü kapattı. Bir sonraki akıma kadar rahat bir nefes aldı.

En sonunda Kızılay tabelasının çevresinde hiçbir hak talebinde bulunmayan ve herhangi bir haksızlığa da karşı çıkmayan bir toplumsal hareket oluşmasına, yaptığı paylaşımla istemeden neden olan hanım kızımız, tabelanın kırılmasına da tepki göstererek “Rezil ettiler akımı, abarttılar, gerek yoktu.” dedi.
Akımlar devam ederken Kızılay’dan birçok insan geldi geçti. Kimi geldiği uzak bir Anadolu kentinden başkent hastanesinde şifa aramaya, kimi kazandığı bir kamu sınavının zorlu mülakatına yetişmeye, kimi de bir izdivacın kapısını aralamak niyetiyle bir görüşmeye gitmeye çalışıyordu. Onlar ne sosyal medyada bir paylaşım nedeni oldular ne de bir haber konusu!
Başka kentlerimize de yayılan Kızılay’daki tabela oyunu gelişip serpilirken belki de başkentte kırık bir kalp sahibi kendi köşesinde hüzünleniyordu. Ya da bir başkası, büyük umutlarla geldiği kentten sılasına dönüş için Güvenpark’ın oralarda tam da “Türk, öğün, çalış, güven” yazısının önünde bir yol parası için hiç tanımadığı insanlardan yardım istiyordu kim bilir?
Sosyal medya paylaşımı için bir kesim tabelalara iki koluyla gövdesini asarken Ankara’da da ülkenin bugününü ve geleceğini ilgilendiren pek çok konu konuşuluyor, karara varılıyor, gerekli imzalar da atılınca resmiyet kazanıyor, haberler de bunlar üzerinden şekilleniyordu.
Çeşitli çağrı ve “hodri meydan” çıkışları yine ülkenin bildik politik görüntüsünü yansıtırken Almanya’dan tatil için Türkiye’ye gelen 4 kişilik gurbetçi bir ailenin Fatih’teki bir otelde kalmaları yürek yakan bir faciaya yol açacaktı. Ailenin yok oluşunda en büyük şüphe, işletmenin, tahtakuruları için yaptığı ilaçlama olarak görülürken o acı soru da akıllara geliyordu: Bu aile Almanya’da olsa bu felaketi yaşayacaklar mıydı?
Yaşananlar, önümüze tek bir tabela çıkarıyor, onun da üzerinde “Köprüden Önce Son Çıkış” yazıyor. Peki bunca can yakan gündemin içinde gittikçe neşesini kaybedenler, belki de hayata tutunma çabasını artırmak adına küçük şeylerden mutluluk devşirmeye çalışırken ihtiyaç olan tabelayı kaçırmadan o yöne sapabilecek mi?
MAHALLELİ DİKİŞ TUTTURANLARDAN RAHATSIZ
Aydın Söke’de gece saatlerinde yükselen dikiş makinesi sesi, bir vatandaşı rahatsız etmiş, hemen bir afiş hazırlatıp mahalleye asmış. Afişte kötü bir anlatımla şunlar yazıyor:
“Senar Sokak civarı bütün gece dikiş makinesi kullanan var. Ses ve çıkarmış olduğu seslerden ötürü rahatsızlık vermektedir. Bulunduğu takdirde idari para cezasına çarptırılacaktır.”

Mahallenin muhtarı da bu dikiş makinesi sesinden rahatsız olan vatandaşın şikayetini sahiplenerek sosyal medya hesabından durumu aktarmış ve şöyle bir uyarıda bulunmuş: “Unutmayalım ki hepimiz aynı mahallede yaşıyoruz. Gece saatlerinde sessizliği korumak, komşuluk hakkının en önemli gereğidir. 22.00-07.00 saatleri arasında yüksek ses çıkaran cihazların kullanımından kaçınalım.”
Nereden bakılırsa dört dörtlük bir haber konusu ama olayın üzerinden birkaç hafta geçmesine karşın ince detayın peşine düşen henüz çıkmış değil!
Ortada bir dikiş makinesi ve bundan çıktığı düşünülen ses varsa Çernişevski’nin iki ciltlik “Nasıl Yapmalı” romanını ve eserin başkarakteri atölye sahibi Vera Pavlovna’yı hatırlamamak olmaz.
Romanda şöyle bir cümle geçer: “Yaşamanın en önemli elemanı emektir, bunun için gerçeğin de en önemli işareti meşgaledir, faaliyettir.”
İşte şimdi bu güzel söz üzerinden Söke’deki olaya el atarsak belki bir çıkış yolu buluruz!
Aydın ilimizin Söke ilçesinin Senar Sokak Muhtarı ve sokağın aziz sakinleri! O dikiş makinesinden yükselen ses, belki hayırlı bir eylemin yansımasıdır.
Ev ekonomisini ayakta tutmaya çalışan bir hanım abla pekâlâ bu dikişi tutturmuş olabilir. Hem sokaktan yükselen dikiş makinesi sesleri, sarhoş naralarından, eşlerinin şiddetine maruz kalan kadınların seslerinden ve mahalle mahalle gezerek açık camlarından dışarıya müzik kusan magandaların çıkardığı kakofoniden çok daha anlamlı değil midir?
Alınan bir biçki-dikiş siparişi belki bir öğrenciye harçlık olarak dönecek belki de bir mutfağa sıcak ekmek olarak girecektir. Bırakınız şu kentlilerin vurdumduymaz “Rahatsız oluyoruz.” yakınmasını!
O dikiş makinesini bulup çalıştıranın derdini öğreniniz, belki de o makine sesi mahalledeki tüm hanımların kurtuluşu olacaktır. Böylece bireysel yerine kolektif bir üretimin de kapısı aralanabilir. Bunun için de geniş bir atölyeye ihtiyaç duyulabilir. İşte burada da muhtara ve diğer yerel yöneticilere pek çok iş düşebilir. Afiş asıp ses peşine düşüldüyse bu ihtimal de düşünülse hiç de fena olmaz gibi!
Rüştü Onur’dan:
Ben salata satayım
Şair Leyla Sokağı'nda
Sen gene koş
Bez fabrikasındaki
Tezgahının başına
Ölüm içimde
Ölüm dışımda
Ölüm talihsiz aşımda
Ölüm kuru başımda
Teselli benim gözyaşımda
