Algoritmalar Doğuruyor, Biz Sessizce Yok Oluyoruz

GİRİŞ:
2025-12-27
saat ikonu 09:32
|
GÜNCELLEME:
2025-12-27
saat ikonu 09:36

Bir sabah uyanıyorsunuz ve elinizde dün gece uykunuzdan feragat ederek kaleme aldığınız hazırladığınız o haber var. Ter dökmüş, emek vermiş, hakikatle yoğrulmuş o haberin bugün de bir benzerini yazdınız. Başlık aynı vuruculukta, içerik aynı titizlikte. Ama biri milyonların ekranına adeta bir bomba gibi düşerken, diğeri dijital dünyanın kimsesizler mezarlığına gömülüyor!

Buna rağmen kapınıza dayanmış bir savcı yok. Bilgisayarınıza "erişim engeli" uyarısı gönderen bir mahkeme kararı gelmemiş. Sadece bir görünmezlik var…

Tüm dünya biliyor ki kamuoyunu artık vicdanlar değil, satırlarca yazılmış kodlar şekillendiriyor. Ve bu sessiz infaz, klasik sansürlerden çok daha ağır bedeller ödetiyor sektörümüze.

***

Daha düne kadar bir haberin kaderini, masaya yumruğunu vuran o eski toprak editörler belirlerdi. Yanlışı varsa fırçasını yer, doğruysa ikinci bir manşet için bir fırsat daha verilirdi. Bugün öyle mi? Değil, bugün kaderimizi, Silikon Vadisi’nde kimin yazdığını bilmediğimiz ve mantığını çözemediğimiz sözüm ona "buz gibi" satırlar belirliyor işte.

Yani Google Discover denilen o dipsiz kuyuya neden bugün düştünüz de yarın düşmediniz hiç merak etmediniz mi? Neden sizin aylarca uğraştığınız araştırma dosyası, özel haberiniz değil de, bir başkasının sizden kopyala-yapıştır olarak aldığı içerik patlıyor acaba? Bir "güncelleme" geliyor; sitelerin trafiği bıçak gibi kesiliyor ama kimse neyin değiştiğini çıkıp söylemiyor. Ben trafikleri sorduğumda bana dedikleri de bu oluyor yönetmenlerimizin. Abi, “Google yine güncelleme geldi, diplerdeyiz”…

Artık şu acı gerçeği itiraf edelim mi: Bugün haberin namusunu editörlerimiz değil, göremediğimiz algoritmalar muhafaza ediyor. Ve o algoritma, hangi gerçeğin yaşayacağına, hangisinin sessizce toprağa gömüleceğine tek başına karar veriyor.

Susturmuyorlar, Yok Ediyorlar!

Bu yeni düzenin en sinsi tarafı da kimsenin sizi susturmuyor oluşudur. Yaşadıklarınızı bağıra bağıra anlatsanız da kimse sizi duymuyor… Ee buna sansür diyemezsiniz, çünkü yasak yok! Ama erişim de yok. Ceza yok ama dolaşım da yok. Eskinin baskı rejimleri gazeteyi kapatırdı, matbaaya kilit vururdu. Bu çağın tiranlığı ise sizi canlı canlı gömüyor. Kimse fark etmeden, sosyal medyadaki o meşhur ifadeyle; “kimse görmeden...” usulca, ekranın alt sıralarına doğru itiveriyor...

Büyük Balık, Küçük Hakikati Yutuyor

Türkiye’de dev medya plazalarında yüzlerce çalışan, SEO masaları, teknik ordular var. Elbette olsun. Ama insan sormadan edemiyor. Haber ilk sizin kaleminizden çıkmış, ilk siz duyurmuşsunuz; nasıl oluyor da "devler" o haberi sizden çalıp üzerine oturduğunda algoritma onları utanmadan, kızarmadan ödüllendirebiliyor?

Görüyorsunuz ki algoritmalar da adaleti değil, gülü olanı seviyor. Trafiği, geçmiş veriyi, dijital hegemonyayı seviyor. Bu, gazeteciliğin kalitesiyle ilgili değil, "dijital iktidarın" kimin elinde olduğuyla ilgili. Ve bu çark, butik ama namuslu içerik üretenleri her gün biraz daha nefessiz bırakıyor. Yazık değil mi sahiden: Onca emeğe, alın terine, koşuşturmaya, sıkıntıya…

Dünya Uyanıyor, Biz Uyuyoruz

Bakın artık Avrupa Birliği, "Dijital Hizmetler Yasası" diyerek bu canavara bir gem takmaya çalışıyor. Çünkü devletler algoritmaların sadece bir yazılım meselesi değil, bir egemenlik, bir beka meselesi olduğunu anladılar.

Peki, bizde durum ne? Şimdilik kocaman bir sessizlik... Bu algoritmalar kime hesap veriyor? Bu dijital giyotinlerin denetçisi kim? Şeffaflık nerede? Sorular çok ama muhatap yok.

Eğer bugün neyi konuşacağımıza, neye üzülüp neye sevineceğimize bir yazılım karar veriyorsa; bu güç kimin elinde? Yarın bir gün darbeler tanklarla değil, manipüle edilmiş "trend" listeleriyle, görünmez kılınan haberlerle yapıldığında mı anlayacağız bu acı gerçekleri acaba?

Bence şunu yüksek sesle söylememiz gerek. Evet biz bunu hâlâ "teknik bir mesele" sanırken, algoritmalar geleceğimizi şekillendiriyor. Üstelik bunu sadece bizim sektörümüzde değil hemen hemen her sektörde hakikatlerimizi buz gibi kodların insafına kurban vererek yapıyor.

Belki bugün kimse kapımızı çalmıyor. Belki bugün bu yazı da bir algoritmanın insafına kalacak. Ama şunu biliyorum: Hakikat, görünmez kılındıkça yok olmaz; sadece daha derinden yara alır. Bizim görevimiz de o yarayı görmezden gelmemek. Çünkü mesele birkaç haberin tıklanması değil, bir toplumun neyi bilip neyi bilmeyeceğine kimin karar verdiğidir. Eğer bu soruyu bugün sormazsak, yarın cevabını çok daha ağır bedellerle almak zorunda kalabiliriz. İşte tam da bu yüzden, susmak değil, konuşmak zorundayız.

Haftaya tekrar görüşmek üzere, hoşça kalın…