Dijital Güvenin Yeni Anatomisi

GİRİŞ:
2025-10-10
saat ikonu 09:30
|
GÜNCELLEME:
2025-10-10
saat ikonu 09:30

Güven ve güven duygusu, insanlığın en eski algoritmasıdır. Bir bakışla, bir sözle, bir yolculukla, sofrada tuz ekmek paylaşmayla veya bir sessizlikle kurulurdu eskiden.

Şimdi o algoritma, veriyle, kodla, makineyle yeniden yazılıyor biliyorsunuz…
Yazılıyor yazılmasına da, insan bu ister istemez hâlâ “güven”mek istiyor!

***

Geçtiğimiz hafta İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen IAB Connect: Medyada Yapay Zekâ zirvesinde bunu etraflıca düşünme fırsatı yakaladım. Moderasyonunu üstlendiğim oturumda, haberciliğin geleceğini tartışırken aslında hepimiz aynı eksende buluştuk: “’Güven”i kim koruyacak?”

Bir yanda yapay zekâ destekli içerik üretimi, diğer yanda doğrulama süreçleri...
Bir tarafta reklamcılığın kişiselleştirilmiş hedefleme teknolojileri, diğer tarafta veri mahremiyeti... Hepsi aynı denklemin parçaları, yani güvenin dijital anatomisinin.

Yapay zekâya güvenmek, birine sırtını dönmekten daha zor artık. Çünkü makine bizim gibi hata yapmıyor belki ama bizim kadar da pişman olmuyor! Bu fark, insanın yerini değil, sorumluluğunu değiştiriyor. Artık “doğruyu seçen” biz değiliz; “doğruyu tanımlayan” biz olmalıyız!

Dijital Varlıklar olarak son dönemde TGRT Haber ve Türkiye Gazetesi dijital platformlarında yaptığımız yapay zekâ yatırımlarının da temelinde tam da bu arayış var. Teknolojiyi sadece hız için değil, güven için nasıl konumlandırabiliriz?
Bir haberi okurun alışkanlıklarına göre öneren sistem, aynı zamanda onun dünyasını nasıl daha adil biçimde aydınlatabilir? Ya da içeriği hızla özetleyen bir algoritma, gerçeği basitleştirmeden nasıl koruyabilir?

Bu soruların yanıtını ararken, IAB Connect’te bir konunun özellikle altını çizdim:
Artık yalnızca kişiselleştirme değil, yerelleşme de dijital haberciliğin merkezinde olmalı.
Oturumun katılımcılarından biride TGRT Haber.com Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Günay’dı. Kendisi TGRT Haber’in yeni yapay zekâ destekli yazılım altyapısı sayesinde, çok yakın zamanda kullanıcılarının habere hangi şehirden giriyorsa, o bölgedeki gelişmeler de onların ekranında olacağı ve bu konuya çok önem verdiklerini belirtti.
Yani okur, yalnızca genel akışı değil, kendi coğrafyasını da takip edebiliyor olacak.
Bu sistem, yerel farkındalığı güçlendirirken haberciliği daha insanî ve anlamlı hâle getiriyor.

Ayrıca bu dönüşüm yalnızca içerik zenginliğiyle sınırlı değil. Her haber, doğruluk süzgecinden geçiyor. Zira güven, hızla değil, teyitle inşa edilir. Özellikle haberin yayına girmeden önce geçtiği bu etik kontrol mekanizması, dijital çağda “inanılabilirliğin” yeni zırhı olmak zorundadır. İçerik üretiminde ne kadar yapay zekâ kullanırsak kullanalım, o içeriğin ardında hâlâ bir insan eli, bir editör vicdanı olmalı.

Görüyorsunuz ki sosyal medyayı bir “silah” gibi kullanmak isteyen çetelerin çağında yaşıyoruz. Bu yüzden neredeyse her makalemde “teknolojiye değerini, kullanan ellerin niyeti verir” derken kast ettiğim şey tam da buydu.

Yapay zekâ sistemleri büyüdükçe, “niyet” kavramı da kaybolma riskiyle karşı karşıya.
Bir algoritmanın neden o sonucu verdiğini anlayamadığımız anda, güven bir istatistik meselesine dönüşüp kalıyor. Oysa güvenin özü, bildiğiniz gibi anlamaktır.
Birinin neden “öyle” davrandığını bilmeden, onunla bağ kurmamız mümkün mü?
Aynı şekilde, bir makinenin neden öyle düşündüğünü bilmeden, ona “etik” diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz dostlarım. Dememeliyiz…

İşte geleceğin en kritik meselelerinden biri, teknolojik gelişmelerin yanında etik mühendisliği olacaktır. Evet, tekrar yazayım: Etik mühendisliği…
O kodun içine vicdanı, yapay zekânın mantığına toplumsal değerleri gömebilen sistemleri kurmak mecburiyetindeyiz. Aksi halde geleceğin en akıllı cihazları, en kör kararları, en küçük bir vicdani sızı duymadan verebilir.

Fuarlarda gördüğümüz, laboratuarlarda test ettiğimiz her yeni sistemin ardında, “İnsan olmadan, insanı koruyabilir miyiz?” sorusu var. Belki de güvenin dijital çağdaki tanımı tam olarak burada saklıdır. Kim bilir? Belki…

Bu yüzden veriyi değil, niyeti şeffaf kılmak zorundayız. O makineyi değil, insanı merkeze almak mecburiyetindeyiz. Ve en önemlisi, teknolojiyle değil, teknoloji aracılığıyla insan kalabilmenin yollarını aramalıyız.

Dijital güven bir hedef değil; bir yürüyüştür. Her satırında, her kodunda, her yayında yeniden kurulması gereken bir denge işidir.

Evet, bu haftada böyle oldu. Çok yoğun, inanılmaz tempolu bir dönem geçiriyorum. Bu yüzden sürçülisanım olduysa affola.

Haftaya yeniden buluşmak üzere, hoşça kalın…