Güven, artık yalnızca iki insanın göz göze gelip el sıkışmasıyla kurulan bir bağ olmaktan çıktı… Günümüz dünyasında güven artık, makinelerle, platformlarla, kodlarla da inşa edilebiliyor. Bir zamanlar sözü senet yerine geçiren o insani temas, bugün yerini algoritmaların doğrulamasına, verilerin kaydına, yazılımların kararlarına bırakıyor. Ama sorulması gereken soru ise hâlâ aynı: Bu yeni düzende güvenin ve dengenin yeri neresi olacak?
Evet, geçtiğimiz hafta Hollanda’daki IBC 2025 Fuarı’na teknolojiden sorumlu genel müdür yardımcısı arkadaşımız Uğur Sergin ile birlikte katıldık. Medya endüstrisinin en büyük buluşmalarından biri olan bu fuar, geleceğin yayıncılığını tam olarak ortaya koydu diyebilirim.
En çok ilgimizi çeken, stüdyo teknolojilerindeki yenilikler oldu. Robot kameralar ve robot jimmyjip’ler sayesinde yalnızca 10 metrekarelik bir greenbox kullanarak, sanki 300 metrekarelik bir stüdyoda çekim yapılıyormuş gibi alan derinliği oluşturulabileceğiniz cihazlar. Çekilen görüntüleri yapay zekâ, hem yatay hem dikey de video formatına anında uyarlayabiliyor. Bu verimlilik ve üst düzey işleri yerinde görmek insanı gerçekten başka bir alemde yaşatıyor. Öte taraftan bu gelişim beraberinde kaygıların da artmasına neden oluyor. Örneğin, gerçeklik algımızı böylesine güçlü biçimde şekillendiren bu teknolojiler, izleyiciyle kurduğumuz güven bağını gerçekten nasıl etkileyecek dersiniz?
Fuarın bir diğer çarpıcı tarafı ise, verimlilik odaklı yazılım çözümleriydi. Reuters gibi devlerin arşivlerini yapay zekâya açması sayesinde, yüzlerce saatlik görüntüden anlam kaybı olmadan 1 dakikalık ya da 10 dakikalık özetler çıkarılabiliyorsunuz. Mesela, Barack Obama’nın gülümseyen karelerini arayıp bulmak, bunu farklı formatlara dönüştürmek ve bunla ilgili yeni bir haber yapmak artık birkaç saniyelik iş. İnsan kaynağından ciddi tasarruf sağlayacak bu sistemler, bir yandan büyüleyici, diğer yandan oldukça düşündürücü: Peki hızla üretilen bu içerikler, derinliğini, bağlamını, yani aslında güvenilirliğini kaybeder mi?
Yine fuarda çok dilli içerik üretimi konusunda Çinli, Hintli ve Avrupalı firmaların sunduğu çözümler de oldukça dikkat çekiciydi. İçeriğin aynı anda farklı dillerde üretilmesi, medyanın küresel erişimini hiç kuşkusuz artıracaktır. Ama burada da aynı soru karşımıza çıkıyor: Teknoloji sınırları aşarken, izleyiciyle kurulan duygusal ve insani bağ aynı hızla korunabilecek mi?
Fuarda ayrıca Washington Post’un CTO’su ile bir araya gelme fırsatı yakaladık. Medya teknolojisinin yönü üzerine fikir alışverişi yaptık. Sonuçta İhlas Holding, Dijital Varlıklar olarak başta TGRT Haber için geliştirdiğimiz yapay zekâ tabanlı projemiz ne kadar doğru yolda olduğunu bize bir kez daha göstermiş oldu. Fuarda girmediğimiz, bakmadığımız stant kalmadı. Özellikle alanımızla ilgili gördüğüm kadarıyla globalde bizden birkaç adım önde olan bir iki firmanın dışında kendimize başkaca rakip bulamadık. Ve yerel de Türkiye’de bu teknolojiyi en bütünlüklü şekilde kullanan medya şirketi olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye Gazetesi’nin arşivlerini dijitalleştirme çalışmamız bu gelişmenin en somut örneğidir. Metin bazlı arşivleri harmanlaması biten ve yakında video arşivlerimizle de sisteme entegre edeceğimiz büyük arşivle kendi içeriklerimizi kendi arşivlerimizden üretebilir hale geleceğiz.
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, habercilikte kurgu, reji ve yayıncılık alanlarında büyük bir devrim kapının ağzında bekliyor. Yine yapay zekâ, saniyeler içinde iş akışlarını hızlandıracak, insanın günlerce uğraştığı işleri anında çözecek. Bir yönetici olarak benim kaygım ise şu: Bu hızın içinde güveni nasıl koruyacağız? İzleyicinin habere duyduğu inancı, sahiciliğe duyduğu ihtiyacı, teknolojinin hızına adapte edebilecek miyiz?
Kafamdaki bu deli sorulardan ne yaparsam yapayım kurtulamıyorum. Ancak düşünüp durdukça ipin hâlâ aynı ip olduğunu, üzerinde yürüyenin de hâlâ insan olduğu gerçeğini değiştirmiyor öyle değil mi? Bu sebeple teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, hangi noktaya giderse gitsin, güvenin dokusu yalnızca makinelerle değil, bizim onlara nasıl sınır koyduğumuzla, hangi ilkeleri paylaştığımızla, neyi gözettiğimizle belirlenecektir.
Bu yüzden, dengeyi ararken güveni kaybetmemeliyiz. Çünkü algoritmalar değişir, teknolojiler eskir; fakat güven ve denge, insan kalmanın son kalesidir!
Haftaya cuma, yine bu kalenin kapısında buluşmak dileğiyle…
Sağlıcakla kalın.