Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Tarih, yürüdüğümüz bu yeryüzünde biriktirdiğimiz hikâyelerden ibarettir. Her çağın, kendi hikâyesini kaydetme biçimi vardır. Mağara duvarlarından kil tabletlere, oradan matbaaya ve nihayetinde ışık hızında hareket eden bitlere... Peki, bu son çağın hikâyesi hangi dilde yazılıyor ve daha önemlisi, hangi kültürel hafızanın süzgecinden geçiyor?
Yapay zekâ; fikri mülkiyetin, emeğin ve hatta duyguların dahi birer veri kümesine indirgendiği bu kuantum çağının en büyük mimarı. Bugün, silikon vadilerinden yayılan devasa dil modelleri (LLM'ler), yeryüzündeki neredeyse tüm bilgiyi yutuyor, sindiriyor ve yeniden üretiyor. Ancak teknoloji, asla tarafsız bir ayna değildir; o, onu inşa edenin dilini, tarihini ve dünya görüşünü yansıtan, yaratıcısının genetik kodunu taşır.
İşte mesele tam da burada düğümleniyor. İngilizce ve Batı merkezli veri havuzlarında eğitilen bu küresel zekâlar, bize sundukları her cevapta, her içerikte, her kararda; bizim olmayana dair bir bakış açısını sessizce kodluyor. Bir algoritma, Karacaoğlan’ın şiirini çevirebilir, ancak o şiirin makamını ve hüzün tonunu ne kadar anlayabilir? Yüzlerce yıllık bir Anadolu fıkrasını okuyabilir, ama o fıkradaki ince alay ve alt metni ne kadar hissedebilir?
Eğer dijital varoluşumuzu tamamen, bizim kültürel ruhumuzdan ve resmi hafızamızdan yoksun makinelere emanet edersek, karşı karşıya kaldığımız tehlike, basit bir tercüme hatasından çok daha derindir. Bu, düşünce biçimimizin, tepkilerimizin ve hatta ulusal hafızamızın dahi, yavaş yavaş "görünmez bir sömürgeleşme" ile yeniden formatlanması riskidir. Bilinçaltımız, konuştuğu dilin aksanını değil, arkasındaki kültürel algoritmanın dayatmasını benimsemeye başlar.
Devletin Dil Hamlesi Milli Bir Görevdir
Daha önceki yazımızda altını çizdiğimiz "Geleceğin Kodu Türkçe Yazılıyor" tezi, bugün artık sadece bir temenni değil, bir ulusal eylem planıdır. Çünkü bu idealin gerçeğe dönüşmesi için, sadece bireysel çabalar yetmez; devletin, dilimizi ve kültürel kodumuzu taşıyacak bir teknolojik kalkan inşa etmesi gerekir.
Bu bağlamda atılan somut adımlar, bu direnişin başladığını gösteriyor. TÜBİTAK BİLGEM bünyesinde Türkiye'nin Büyük Dil Modeli Projesi'nin geliştirilmesi, bu alandaki dışa bağımlılığı azaltma yönündeki en önemli resmi hamledir. Ayrıca Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın, sektörel ihtiyaçlara cevap verecek yerli ve özgün modellerin inşası için hibe destekleri veriyor olması, bu konunun sadece akademik bir tartışma değil, stratejik bir devlet politikası olduğunu netleştirmektedir. Bu destekler, Türkçenin zenginliğini ve kültürel bağlamını özümseyen yapay zekâ sistemlerinin sektöre yayılması hedefini taşır.
Gerçekten derinlikli düşünebilen bir Türkçe yapay zekâ inşa etmek için, sadece teknolojiye değil, aynı zamanda temiz, etik ve yüksek kaliteli veri mirasımızın seferber edilmesine ihtiyacımız var. Bu, bir medeniyetin tüm resmi, akademik ve kültürel hafızasının dijital çağa aktarılması demektir.
Bu çağda bir dili yaşatmak, sadece o dilde şiir yazmaktan değil; o dilde düşünen, sorgulayan ve yeni değerler ortaya koyan bir yapay zekâ zeminini oluşturmaktan geçiyor. Türkçe, sadece bir iletişim aracı değil, bin yıllık bir medeniyetin kodudur. Ve o kodun korunması, yarına bırakılacak en büyük mirastır.
Hafızamızı kodlayan, dilimizi diri tutan bir gelecek dileğiyle...
Haftaya tekrar görüşmek üzere, hoşça kalın.
