Verinin Göçebe Hayatı

GİRİŞ:
2025-08-15
saat ikonu 09:00
|
GÜNCELLEME:
2025-08-15
saat ikonu 09:05

Bazı şeyler vardır, insanın içindeki kadim bir türkü gibi, durmaksızın yol alır. Bir ırmak olur, dağların göğsünden süzülüp denize kavuşur; bir turna sürüsü olur, gökyüzünün haritasını ezbere bilerek uçar. Ve bazen… bir veri olur, dünyanın damarlarında, görünmez bir kervan gibi sessizce göçer, kendi yolunu bulur.
Daha gençlik çağlarımda, teknolojiyle tanıştığım demlerde, verinin bu göçebe hayatını fark ettim desem inanır mısınız? Yani, bir fotoğraf paylaştığınızda, bir satır yazı karaladığınızda ya da sadece bir “beğeni”ye dokunduğunuzda, o minik bilgi kırıntısı sizce de bir yolcu gibi bir yerlere gitmiyor mu? Bilgisayarların, sunucuların, kabloların ve bulutların içinden geçerek, bilinmez diyarlara doğru yol alıyor. Kimi zaman bu yolculuk sakin bir nehir gibi akıcı, kimi zaman dikenli çöllerde kaybolup gidebiliyor.


İşte tam burada göçebe kültürlerini düşünmenizi rica ediyorum. Onlar yanlarında sadece hayatta kalmak için gerekeni taşırlar; ne bir fazla, ne bir eksik. Veri de öyle. Gereksiz olanı geride bırakır, sadece özünü alır gider. Ama bizim çağımızın göçebeleri öyle at sırtında filan değil, ışık hızında hareket ederek yol alır. Şuan İstanbul’da, bir saniye sonra New York’ta, Tokyo’da… Sınır tanımaz, pasaport sormaz. Peki, bu baş döndürücü hızda, verimizin izini kimler sürüyor? O küçük kervan, yolun neresinde, kimlerin eline düşer? Kimler ona dokunur, kimler onu kopyalar ya da kimler ona ihanet eder?


Çok eski zamanlarda kervan yolları, devletler tarafından korunurdu. Hancılar, yolcuları kollar; kervanbaşları ise yükün güvenliğini sağlardı. Şimdiyse bu görev, dijital duvar ya da surlara, şifreleme zincirlerine, kod satırlarına düşüyor. Peki, bu yeter mi? Yetmez elbette! Zira hiçbir algoritma, insan vicdanının yerini tutamaz, tutamıyor. Hiçbir yazılım, bir kervanbaşının yolcularına duyduğu sorumluluğu kodlayamaz.


Demem o ki verinin göçebe hayatı da hepimiz için birer sınavdır. Buna ister inanın ister inanmayın. Ama bu yazdığımız verileri zamanın çocukları okuduklarında inan hayret edecekler.. Çünkü veriyi sadece teknik duvarlarla değil, etik bir bilinçle de korumamız gerektiğini şimdiden söylemek benim boynumun borcudur! Ve veri, sadece bir sayı yığını olamaz; bizim hikâyelerimiz, hatıralarımız, hayallerimiz, ufkumuz, belleğimizdir. Bir fotoğraf, bir mektup, bir not anlıyor musunuz acaba… Hepsi, bir göçebenin heybesindeki kıymetli eşyalar gibi, anlam taşımıyor mu gerçekten? Eğer bu yolculuğu bu işin başında olanlar olarak güvensiz kılarsak, o anlam kalır mı? Geriye sadece izler kalır; kaybolmuş kervanların tozlu yolları gibi, sadece arkeologların toplayacağı birer kalıntıdan başka bir şey olmayacak..


Ben ne diyorum? Ya da ne istiyorum. Ben Volkan Ormanlı. İstiyorum ki, tüm insanların verileri evet bir göçebe hayatı gibi kalmasın, aksine bir destan gibi devam etsin. Çünkü herkes bir can, herkes insan, herkes bir dünya… Bu güvenli, anlamlı, insan kokan bir yolculuk yaşasın istiyorum. Nasıl ki göçebeler, vardıkları yeri değil, yolun kendisini hatırlar, verilerin de öyle olduğunu biliyorum. Onun hikâyesi, sunucuların soğuk odalarında değil, yolculuğun kendisinde saklı...


Son olarak her zamanki gibi sizlerle konuşur gibi yazıp kısa ve içten söyleyeyim: Hepinizin yolu temiz olsun dostlarım, kardeşlerim, okuyucularım. Allah, herkese emanet ettiği görevlerde dürüst olup olmadığını sorar, soracaktır. Ve bu teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, o soruya verilen cevaplar değişmeyecektir. Bugün herkesin doğrulamayı sıkılaştırmak, sistemleri sağlamlaştırmak için elini taşın altına sokması gerekiyor. Bu bir gereklilik olduğu kadar vicdani bir meseledir…
Haftaya Cuma yine buluşalım; o güne kadar yolunuz açık, işiniz gücünüz rast gitsin...
Sağlıcakla kalın…