Herkesin hayatında rutinler vardır mutlaka...
Başımızı koyup uykuya daldığımız yastık, ayağımızın şeklini alan bir ev terliği, sürekli giydiğimiz mont, her sabah bindiğimiz o otobüs ya da sürekli konuştuğumuz insanlar…
Tüm bunlar bir noktada bizi güvende hissettirir. Çünkü alıştığımız şey, tanıdıktır. Tanıdık olan da her zaman dayanıklılık verir. Aile gibi.
Ancak bazen, rutinleri alt üst ederiz.
Peki ama neden?
Yastık boynumuzu ağrıtır, terlik ayağımıza batmaya başlar, mont artık sıcak tutmaz, otobüs geç ve insanlar yorucu hâle gelir…
O zamanlarda içinde bulunduğumuz düzenin aslında bir illüzyon olduğunu fark ederiz. Konfor alanı sandığımız şeyin, tevekkülden ibaret olduğunu algılarız.
Alışkanlıklarımızla ördüğümüz duvarların arkasında, bazen görmek istemediğimiz gerçekler vardır. Ama doğru, öyle garip bir şeydir ki…
Ne kadar saklarsan sakla, bir şekilde çıkıverir ortaya. Bazen bir gecede, bazen bir yılın sonunda, bazen bir cümlede…
Çünkü doğrunun her zaman ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.
Ve biz, o doğruyu gördüğümüzde ya gözümüzü kapatıp yastığımıza geri döneriz ya da yeni bir sabaha uyanırız…