Hafıza unutmaz. O, sadece kaydeder. Ama insan zihni bazen o kayda ulaşamaz. Tıpkı bir kütüphanede duran kitabın rafta kalması, ama okuyucunun onu bulamaması gibi. Burada “unutmak”, aslında hafızanın değil zihnin yolunu kaybetmesidir.
Peki bu iyi midir, kötü müdür?
Bazen zihnin erişememesi bir korunmadır. Acı hatıralar, travmalar ya da kaldıramayacağımız yükler bilinçten uzaklaştırılır. Böylece hayat devam eder. Ama bu durum aynı zamanda bir eksikliktir; insan kendi geçmişinin tümüne ulaşamaz. Bu yüzden iyiyle kötü arasındaki çizgi hep biraz bulanık kalır.
Zaman ise bu sürecin görünmez aktörüdür. Onun görevi sadece akmak değildir; bazen unutturmaktır. Aslında unutmak, hayatın devamı için bir gerekliliktir. İnsan her şeyi hatırlayarak yaşayabilir miydi? Belki de zaman, insana yükünü hafifletmek için hafızanın yollarını kapatır.
Sonuçta hafıza kaydeder, zaman unutturur, zihin ise bazen yolunu kaybeder. Biz de hatırlayamadıklarımızın gölgesinde yürürüz. Ama belki de unuttuklarımız sayesinde ayakta kalır, yeni hatıralara yer açarız.
Çünkü hayat sadece hatırladıklarımızla değil, unuttuklarımızladaşekillenir.