24 saat gerçekten yeterli mi?

GİRİŞ:
2025-06-14
saat ikonu 19:22
|
GÜNCELLEME:
2025-06-14
saat ikonu 20:27

İçinde bulunduğumuz zamanda yaşadığımız toksik ilişkiler, karmaşa, hayat gailesi derken adı konulamayan ruhsal direniş yerini hissizliğe bırakıyor. Bu süreç aralığında bazen kendimizi sorgulamaya kalktığımızda istisnasız duyulan cümlelerin başında şu geliyor:

“Sabır… Zaman her şeyin ilacı, geçer…”

ZAMAN MI, KARAR MI?

Peki gerçekten akıp giden şey zaman mı, yoksa kararlar mı?

60 saniye, 1 dakika, 24 saat, 7 gün, 12 ay, 365 gün, 6 saat…

Zaman kadar değerli bir olgu içerisinde yaşarken, ‘zaman her şeyin ilacı’ tavsiyesi artık yeteri kadar tatmin edici değil.
Çünkü zaman, doğru kararlar verildiğinde genişler.

Belki de zamanın ilaç olması, bizim ona hangi anlamı yüklediğimizle ilgilidir. Çünkü zaman, ne tek başına iyileştirir ne de tek başına tüketir. O yalnızca akar.

Asıl mesele, o akışa ne kadar dahil olduğumuzdur.

GERÇEKTEN GEÇİYOR MU?

Hissizliğe teslim olmuş bir benliğin, yalnızca saate bakarak iyileşmesini beklemek, içi boş bir temenniden öteye gitmez.
Zamanın akışına teslim olmakla, zamanın içinde bilinçle hareket etmek arasında ince ama hayati bir çizgi mevcut.

Kendimize dürüstçe sormamız gereken asıl soru şu:

Geçmesini beklediğimiz şeyler gerçekten geçiyor mu, yoksa sadece biz mi içinden geçiyoruz?

Zamanın ilaca dönüşmesi, cesaretle alınan kararlarla mümkündür.

O yüzden belki de yeniden sorgulamalıyız;

Şifa, zamana değil, kendimize verdiğimiz şansta saklı olabilir…