Zihnimin yine yorgun olduğu bir gündü. İşten çıkıp eve gitmek üzere metroya doğru yürüdüm. Kulaklığımı taktım. Mevsim değişmişti, akşamın sıcaklığı yüzüme vuruyordu. Bense üşürüm diye kırmızı beremi takmıştım. Taşımak kahrına iş çıkışı da taktım. Lakin vücut ısımı hesap edemedim. Metronun gelmesine de daha 6 dakika vardı...
Plazalarda günün en az 9 saatini geçiren insanlar, mesai bitip binadan çıktıklarında birbirlerini tanımazdan geliyorlar.Ancak bunu kimse yadırgamıyor.
Hayaletleşmek, şehir yaşamının sessiz normali olmuş. Ben de müziğe sığınıp etrafla bağlantımı koparmışken, biri dürttü omzumu. Kulaklığımı çıkardım:
“Selam, kırmızı başlıklı kız” dedi bir arkadaşım ve gülümsedi.
Yol arkadaşlığı etmeye başladık. Zihnimiz puslu, bedenlerimiz bitkin, ruhlarımız ise sanki başka bir zamana ait gibiydi...
İş yerinden çıkınca birbirini görmezden gelen insanlardan bahsettik. “İşte,” dedim, “plazalara sıkıştırılmış hayatlar…”
Bir şey söylemedi. Sadece.. Çantasını açtı ve bana George Orwell – 1984 kitabını gösterdi.
“Hayır ya, yapma,” dedim. “Okulda zorla okutmuşlardı, hatırlamıyorum bile.”
Gülümsedi, “Ama şimdi yaşıyorsun,” dedi.
Duraksadım. Haklıydı.
--------------------------------------------------------------------------------------
Yeni dünya düzeni, görünmez duvarlarla örülmüş bir distopya gibi bazen. Manipülasyon, gaslighting, dezenformasyon… Her şey iç içe. Ve insan, her şeyin farkında olmasına rağmen susmayı tercih edebiliyor.
Müzikte eserlere ‘cover’ yapılır. Bu da benim fikirsel bir cover denemem olsun o zaman:
“Belki de deli dedikleri, tek kişilik bir azınlıktı.”
Deli etiketi, kolay yapıştırılır. Ama ya gerçekten “deli” olan ben değilsem?
Ya da insanlar artık paslanmış birer bıçak gibi keskinliklerini yitirdilerse?
“Gerilimli anlarda insan, bir dış düşmana karşı değil de, hep kendi bedenine karşı savaşıyor.”
Ve bu savaş bazen gün boyu sürüyor, gülümsediğimiz anlarda bile içimizde çarpışmalar oluyor. Ama yine de…
“Her zaman konuşmak, iletişim kurmak demek değildir.”
Bazen hayatta kalmanın yolu, önce gözlemlemekten geçiyor. Sonra kabullenmekten. Sonra belki… Küçük küçük direnmekten.
Kim bilir, belki de bazen kırmızı bir bereyle başlayan farkındalık, başka bir dünyanın mümkün olduğunu hatırlatır.