Torpil, kayırmacılık ve iltimas gibi olgular üzerine sıkça şikâyet ederiz, bazen bu haksız uygulamalar nedeniyle mağdur oluruz. Bazen kalıcı çözümler üretmek yerine sadece şikâyet etmeyi yeğleriz. "Hamili kart yakınımdır" gibi bir algıyı, daha adil ve liyakate dayalı bir yapıya dönüştüremez miyiz? Makamların yeterlilik tanımlamaları ve o makama gelme aşamaları açık şekilde tanımlanarak “hamili yakınımdır” sorunu azalabilir. Hatta tamamen kalkabilir. Çünkü kişiler bir makama ulaşmak için kesin kuralları olan becerilere sahip olunca ulaşabileceklerini bilirler. Toplumları ve sistemleri çökerten uygunsuzluklar, çoğunlukla içsel dinamiklerden kaynaklanmıyor mu? Kurumlarımızın veya takımlarımızın başarısı, ancak liyakat ile mümkün olmaz mı? Başarısızlıklarımızda kolay olan suçu dışarıda aramak yerine, zor olan içsel sorunlara odaklanamaz mıyız? Yapılan çalışmalar liyakat sistemini benimseyen takımlarda çalışan bağlılığının, verimliğin, ehil çalışanların iş yerinde kalma oranının, finansal başarının arttığı görülmektedir.
Öz geçmişlerimizde yer alan referans kavramını nasıl geliştirebiliriz? Bu konu üzerinde düşünmek önemli. Geçenlerde, çok sevdiğim bir arkadaşım, tanıdığı birinin iş bulmasına yardımcı olabileceğimi söyledi. CV'sini görmek istediğimde, karşımda iyi bir bölümden mezun ancak iş deneyimi olmayan bir kişi buldum. Okul sırasında veya sonrasında hiç staj yapmamış, proje takımında yer almamış. Kendisine, ücretsiz olarak konusu ile ilgili bir yerde staj yapmasını önerdim; çünkü bu şartlarda şirketlerin onu işe alması zor. Ne yazık ki, toplumda böyle örneklerle sıkça karşılaşıyoruz. Bu yüzden, "hamili yakınımdır" gibi bir algıyı sorgulamak ve liyakati ön plana çıkarmak gerektiğine inanıyorum.
Liyakat eksikliğinden şikâyet ederiz, ama sorunları neden çözemediğimizi pek sorgulamayız; belki de bu, kültürümüze işlemiştir. Yetkili pozisyonlarda kalifiye olmayanlara neden müsamaha gösteriyoruz? Kalifiye olmayan birini işe almak, sadece o kişiyi değil, bulunduğu rolü de tehlikeye atmıyor mu? Buna rağmen eş dostu işe alarak bize borçlu olan çalışanları tercih etme eğiliminde olabiliyoruz. İşin kendisinden ziyade, bağımlı çalışanlara sahip olmak daha mı önemlidir? Değerli olan iş mi, yoksa işe aldığımız kişiler mi? Aile bağları, siyasi ilişkiler veya coğrafi konum nedeniyle yetkinlikten yoksun kişileri terfi ettirmek, bindiğimiz dalı kesmek anlamına gelmiyor mu? Bu bağları koparmak, ilgili herkesin çöküşüne yol açmaz mı? Neden kurumun uzun vadeli başarısı yerine günü kurtarmaya odaklanıyoruz?
Çoğumuz torpil, adam kayırma ve iltimas gibi kavramlardan yakınıyoruz; bu tür işe alımlar veya terfiler nedeniyle haksızlığa uğradığımızı hissediyoruz. Peki, bu sorunları çözmek için ne gibi uzun vadeli adımlar atıyoruz? Sürekli şikâyet etmek yerine, "Hamili kart yakınımdır" söylemine yeni bir yapı ve algı kazandırmak mümkün değil mi?
Artık "hamili yakınımdır" uygulamasına son vermeliyiz ki yarınlarımız daha parlak olsun. Bunun yerine, tavsiye mektuplarının gücüne odaklanabiliriz. Hayal edin: Bir mezun, meslek lisesi “AMP” programından mezun olmuş. Lise yılları boyunca birçok proje takımında aktif rol almış ve yoğun bir ilgiyle kendini adamış. Yaz aylarında, eğitim alanıyla ilgili bir işletmede gönüllü olarak çalışmış ve program gereği son yılında yarı zamanlı bir işte görev almış. Görevlerinde sürekli hevesli, yenilikçi bir yaklaşım sergileyerek şirketi ileriye taşıma kararlılığını akranlarına ve üstlerine göstermiş.
Şimdi başka birini düşünelim. Meslek lisesi “ATP” programından mezun olmuş. Lise yıllarında elektrikli araç takımında siber güvenlik konularında uygulama yaparak değerli deneyimler kazanmış aynı zamanda hidrojen araçları takımında halkla ilişkiler rolünü üstlenmiştir. Üniversite hayatı boyunca nesnelerin interneti ve yapay zekâ içerikli çeşitli proje takımlarında yer almıştır. Haftada bir gününü reel sektörde iş deneyimine ayırmıştır. Seminerlere, sempozyumlara, fuarlara ve ilgili diğer etkinliklere katılmıştır. Ayrıca İngilizce becerilerini geliştirmiş ve çalışma alanındaki konularda uluslararası yayınları takip etmektedir. Sosyal sorumluluk projelerine de katkıda bulunan bu üniversite mezunu, geleceğe umutla bakan nitelikli ve ahlaklı biridir.
Bu kişiler mezun olduklarında, şirketler onları işe almak için sıraya girecektir. Bu tür öğrencilere tavsiye mektubu vermek gerçekten büyük bir keyiftir. Referanslarını asla mahcup etmeyeceklerdir. Umarım gelecekte onların sayısı artar. Gelişen kuruluşlar; sosyal, küresel eğilimleri takip ederek ve akademik uygulamaların ön saflarında yer alarak rekabet üstünlüklerini sürdürebilirler. Toplulukları daha iyi yönetmek ve yönlendirmek için bilinçli kararlar alabilen, veriden faydalanarak isabetli kararlar alabilen liyakatli bireylerin artması dileğimle.
Sayfanın sonuna geldiniz!
Hocam son zamanlarda deyindiğiniz konu ayyuka çıkmış vaziyette değil mi? Ben çalışma hayatımda çok karşılaştım maalesef asıl acısı da bunların teknik konularda olmasıydı. Ülkemizi daha ileriye götürmek için size katılıyor ve tebrik ediyorum cesur söyleminiz için.