Son yıllarda şehir hayatının kalabalığından ve stresinden kaçmak isteyenler için İstanbul’a sadece 1,5 saat uzaklıktaki Sapanca, gözde tatil noktalardan biri haline geldi. Gölün huzuru, ormanların sakinliği, kuş cıvıltıları ile adeta cennet andırıyor Sapanca. Özellikle pandemiyle birlikte doğaya dönüş trendi hız kazanınca, bungalov turizmi de patlama yaptı bu noktada. Ancak bu büyümenin ardında doğanın sessiz bir çığlığı var: kontrolsüz yapılaşma ve ekolojik tahribat.
Sapanca’nın kıyıları ve çevresindeki yeşil alanlar, hızla yayılan bungalovlarla doldu. Başlangıçta bu yapıların birkaç tane olması cazip görünüyordu; ama talep arttıkça, göl çevresi adeta bir açık hava şantiyesine dönüştü. Plansız yapılanmalar, ağaç kesimleri, yeni yollar ve su kaynaklarının sınır tanımayan kullanımı, Sapanca’nın doğal dengesini tehdit etmeye başladı. Bugün göl kıyısında yürürken, bazı bölgelerde artık gölü görmek bile zor; çünkü önü bungalovlarla kaplanmış durumda.
DOĞA YAVAŞ YAVAŞ YOK OLUYOR
Eskiden Sapanca’ya baktığınızda göz alabildiğine uzanan yeşillikler, gölün maviliği ve doğal bir huzur hissi vardı. Artık o görüntüler yerini yavaş yavaş sivri çatılı bungalovlara bırakıyor. Baktığınız her yerde artık ağaçların arasında yükselen küçük ama yoğun yapılar göze çarpıyor. Doğanın eşsiz panoraması, beton ve tahta yığınlarının gölgesinde kaybolmaya başlıyor.
SAPANCA, AYDER YAYLASI’NIN AKIBETİNE SÜRÜKLENİYOR
Bu durum Türkiye’de ne yazık ki yeni değil. Bir zamanlar Ayder Yaylası’nda turizmin gelişmesi için yapılan salıncaklar ve devasa tesisleri hatırlayın. Nasıl ki o eşsiz yayla manzarası gölgelenip, doğayı bozduysa, Sapanca’da da benzer bir yol izleniyor. O salıncaklar sosyal medyada bolca paylaşılmış, turist çekmişti ama karşılığında Ayder’in doğallığından ne kalmıştı? Bugün de Ayder’e gidildiğinde o salıncaklar kaldırılsa da çevresi tesislerle dolu bir alan çıkıyor karşımıza. Bir yaylada olması gereken hayvanların yerine beton binalar karşılıyor bizi. İşte Sapanca da aynı akıbete sürükleniyor.
Gölün etrafındaki küçük işletmeler atıklarını doğrudan göle boşaltabiliyor, altyapı ise hızla artan bu yapılaşmayı kaldırmakta yetersiz kalıyor. Elektrik, su ve kanalizasyon sistemleri bölge için başlı başına bir sorunken, yeni bungalov projeleri hız kesmeden devam ediyor.
TURİZM UĞRUNA DEĞER Mİ?
Elbette turizm bölge halkı için önemli bir gelir kaynağı sağlıyor. Ancak şu soru unutulmamalı: Turizm doğayı tüketirse, insanlar birkaç yıl sonra neden Sapanca’ya gelsin? Doğanın cazibesini kaybettiği yerde sürdürülebilir turizmden söz etmek mümkün mü?
Bu nedenle artık bir dönüm noktasındayız. Yerel yönetimlerin, çevrecilerin ve turizmcilerin el ele verip doğayı koruyan, kontrollü bir büyüme stratejisi geliştirmesi şart. Aksi takdirde Sapanca, cazibesini kaybedip “turizm kurbanı” haline gelebilir.
Şunu sormadan edemiyorum: “Birkaç yıl sürecek turizm patlaması uğruna, binlerce yılın mirasını feda etmeye değer mi?”