Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Türkiye Cumhuriyeti, 2004 yılı öncesinde askeri ve haberleşme teknolojilerinde dışa bağımlıydı. Bu bağımlılık, devletin en gizli bilgilerinin “müttefik” ülkeler tarafından ele geçirilmesiyle sonuçlandı. Emekli Tuğgeneral Halil İbrahim Büyükbaş, 1980’lerden 2003’e kadar kullanılan Aroflex kripto cihazlarının, CIA ve NSA tarafından dinleme amacıyla tasarlandığını ifade etti. Büyükbaş, “Bir devlet, silahla değil şifreyle işgal edildi” diyerek, bu sürecin yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda egemenlik gaspı olduğunu söyledi.
Türkiye'nin mahrem bilgileri uzun yıllar boyunca yurt dışına aktarıldı. 2003 seçimlerinde Başbakan olarak seçilen Recep Tayyip Erdoğan, 2004 yılında ilk kez katıldığı Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısında almış olduğu kararlarla bu esarete son verecekti.
Türkiye, NATO’ya girişiyle birlikte askeri ve haberleşme teknolojilerinde yabancı sistemlere mahkum edildi. ABD; ‘Silahınızı, uçağınızı, kripto cihazınızı üretmeyin, biz veririz’ diyerek Türkiye’yi bağımlı kıldı.
Ancak bu cihazlar, devletin mahrem bilgilerini korumak yerine, doğrudan CIA ve NSA’nın ekranlarına aktarıyordu. Emekli Tuğgeneral Halil İbrahim Büyükbaş’ın açıklamalarına göre, NATO standardı olarak sunulan Aroflex kripto cihazları, aslında “Beroflex” adlı sahte versiyonlardı.
Hollandalı mühendis Cees Jansen’in itirafı, bu gerçeği gün yüzüne çıkardı: “Türkiye için Aroflex gibi görünen ama kırılabilir şifreleme sistemi olan cihazlar üretmem istendi.” Bu cihazlar, elçiliklerden bakanlıklara, ordudan istihbarat birimlerine kadar her yerde kullanıldı.
Türkiye, bu sistemler için milyonlarca dolar öderken, aynı zamanda mahrem bilgileri Washington’a servis edildi. Büyükbaş; ‘Hem paramızla soyulduk hem mahremiyetimizle’ diyerek, bu sürecin bir dijital Truva Atı olduğunu belirtti. NATO’nun ülkemize dayattığı “kripto onayı” prosedürü ise Türkiye’nin kendi cihazlarını kullanmasını dahi engelliyordu.
Soğuk Savaş’tan 2000’li yıllara kadar Türkiye, Norveç’ten MRK-II, ABD’den KL-7, KW-7, İngiltere’den BID-1650 gibi yabancı kripto cihazlarıyla adeta bir “kripto müzesi” gibiydi. Büyükbaş, Norveç menşeli MRK-II cihazlarının aşırı ısınması nedeniyle üzerine ıslak havlu konarak kullanıldığını anlatarak, “NATO’nun bize güvenlik getirdiğini sanıyorduk, meğer bilgilerimizi götürüyormuş” dedi.
Yaşanan istihbarat operasyonları ve egemenliğimizin elimizden alınması, siyasi iradenin güçlenmesiyle adeta son buldu. Her konuda dışa bağımlı olan Türkiye, kabuğundan sıyrılarak yerli ve milli teknoloji yatırımlarını arttırdı.
TÜBİTAK bünyesinde kurulan Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM) ve Ulusal Elektronik Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE), Türkiye’nin dijital zincirlerini kırdı. Yerli algoritmalar, şifreleme donanımları ve bağımsız sertifikasyon süreçleriyle Türkiye, yabancı protokollerden arındı.
Bugün hiçbir Türk kurumu, cihaz veya yazılım için ABD’den izin almak zorunda değil. UEKAE, milli kripto standartlarını belirleyen otorite haline gelirken, kırılması imkansız sistemler geliştirerek Türkiye’yi dünya ligine taşıdı.