ABD’nin borçlanma maliyeti yükseliyor, tahvil piyasası alarm veriyor. Trump yönetiminin bütçe politikaları hem büyümeyi baskılıyor hem de borcu artırıyor. Piyasalar artık bu tabloya sabır göstermiyor.
ABD tahvil piyasası, yani devletin borçlanma yöntemi, genellikle sessiz sedasız işlem görür. Ama son haftalarda manşetlerden düşmüyor. Sebebi ise oldukça net: ABD’nin borçlanma maliyeti artıyor ve yatırımcılar, bu durumu ciddi bir uyarı olarak değerlendiriyor.
2024 yılında ABD bütçe açığı 1,8 trilyon dolara ulaştı. Bu da ülkenin toplam ekonomik üretiminin, yani GSYH’nin, %6,4’üne denk geliyor. Açık büyük, çözüm ise klasik: Hazine, tahvil satarak borçlanıyor. Ama bu kez işler farklı yürüyor.
Trump yönetiminin önerdiği yeni yasa tasarıları, hâlihazırda devasa boyutlara ulaşan bütçe açığını daha da büyütme riski taşıyor. Jared Bernstein’ın hesaplarına göre tasarının bütçeye 5 trilyon dolarlık ek yük getirmesi bekleniyor. Yani borç daha da kabaracak.
Wall Street Journal yazarı Greg Ip, ABD’nin borç açığının artık “sürdürülebilir olmaktan uzak” olduğunu söylüyor. Bu açıkların büyüklüğü, sadece ülke içi değil, küresel piyasalar için de riskli bir hale geliyor.
Piyasalar, bu artan riski fiyatlıyor. Tahvil faizleri yukarı tırmanıyor. Örneğin, 30 yıllık ABD tahvillerinin faizi geçen yıl %4 civarındayken, geçtiğimiz hafta %5’e çıktı. Bu sadece 1 puanlık bir artış gibi görünebilir ama 30 trilyon dolarlık borç üzerinde yılda yaklaşık 300 milyar dolar ek faiz yükü anlamına geliyor. Bu, ABD bütçesi için dev bir rakam. Dahası, bu faizler sadece devlet için değil; vatandaşların kredi kartı, mortgage ve taşıt kredisi gibi borçlanmalarını da etkiliyor. Geçtiğimiz hafta ABD’de mortgage faizleri %7’yi geçti.
Bernstein bu durumu bir örnekle açıklıyor: “1000 dolarınız var ve iki kişi sizden borç istiyor. Biri işinde istikrarlı olan Norm, diğeri ise işini kaybetmiş ve parasını kumarda katlamayı planlayan Shady. Elbette Shady’ye daha yüksek faizle borç verirsiniz.”
Şimdi yatırımcılar da ABD’yi Norm değil, giderek Shady gibi görmeye başladı. Yani güven azalıyor. Bu nedenle daha yüksek faiz talep ediyorlar.
Trump yönetimi bir yandan vergi indirimleriyle zenginleri sevindirirken, diğer yandan sosyal yardımları kısmayı hedefliyor. Uzmanlara göre bu politikaların ekonomik büyümeyi teşvik edici hiçbir yanı yok.
Goldman Sachs’a göre büyüme oranı %2’den %1’e düşebilir. Faizler yükselirken, büyüme yavaşlarsa borcun çevrilebilirliği daha da zorlaşır. Ve tam da bu yüzden, piyasalar “kontrol bizde” açıklamalarına artık inanmıyor.