Tgrt Haber

Av. Ezgi Esnik Günay Yazıları

Av. Ezgi Esnik Günay

Av. Ezgi Esnik Günay

ezgiesnik@gmail.com
Kıdem tazminatı ne zaman ödenir

Kıdem tazminatının işçiye işten çıktığı tarihte Fesih sebebine bağlı olarak ödenmesi gerekmektedir. İşçi işveren tarafından haksız nedenlerle işten çıkartılmış ise işçiye işten çıkartıldığı tarihte kıdem tazminatının ödenmesi gerekmektedir. Aynı şekilde işçi haklı nedenlerle işten ayrılmış ise yine işçiye işten ayrıldığı tarihte kıdem tazminatının ödenmesi gerekmektedir.

Çok kere işçinin haksız sebeplerle işten çıkartıldığı veya iş sözleşmesini haklı nedenlerle feshederek işten ayrıldığı tarihte işçiye kıdem tazminatının ödemesinin yapılmadığı ve ödemenin ne zaman yapılacağına dair de somut bir açıklamanın yapılmadığı görülmektedir. İşçi, işveren tarafından haksız olarak işten çıkartılmış veya işçi tarafından yapılan haklı fesih işveren tarafından da kabul edilmiş ise işçiye iş çıkış tarihinde ne kadar kıdem ödemesi ve diğer işçilik alacaklarının olduğunu gösterir çıkış bordrosunun hazırlanarak verilmesi ve imzasının alınması gerekmektedir. Böylece işçi işten ayrıldığı tarihte kendisine ne kadar kıdem tazminatı ve başkaca işçilik alacaklarının ödeneceğini bilecek ve işveren ile bu konuda mutabık olacaktır. İşverenin, çıkış bordrosunu işçiye imzalattıktan sonra ödemenin en geç ne zaman yapılacağını da somut olarak işçiye bildirmesi gerekmektedir. Hmm bu noktada dikkat edilecek en uzun en önemli husus ise işçinin iş çıkış tarihinde kendisine imzalı atılmak istenen çıkış bordrosunu ve ibraname iyi mutlaka rakam ödenecek olan rakamları kontrol ederek imzalaması gerekmektedir. İşçi hak ettiğinden daha az tutarların yer aldığı bir çıkış bordrosunu imzalanmalı ve işvereni de ibra etmemelidir. Zira bu halde işçi hak ettiğinden daha düşük bir ödeme alacak ve sonrasında işçinin yapılan ödemeden memnun kalmaması halinde açacak olduğu davada zorluklarla karşılaşması muhtemel olacaktır.

İŞÇİNİN KIDEM ALACAĞI İŞTEN ÇIKIŞ TARİHİNDE MUACCEL OLACAKTIR

Yani kıdem tazminatı işçinin iş çıkış tarihinde, işçi tarafından talep edilebilir hale gelmiş olacaktır. Bu sebeplerle işçiye kural kıdem tazminatının işten ayrıldığı tarihte ödenmesidir. Bunun yanı sıra işverene kıdem tazminatını ödeme konusunda makul bir süre verilecek ise de bu serenin en geç en yakın maaş ödeme günü olarak somutlaştırılabileceği söylenebilir. Kıdem tazminatı ödemesi konusunda işçinin mağdur edilmemesi önemli olup kıdem tazminatının iş çıkış tarihinde ödenmesi mevzuat gereğidir. İşçiye iş çıkış tarihinde kıdem tazminatı ödenmez ise bu tarihten itibaren kıdem tazminatına bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi işleyecektir. Yani işçinin kıdem tazminatının ödenmediği her gün için işverenden bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi talep etme hakkı vardır.

 

KIDEM TAZMİNATI ÖDENMEYEN İŞÇİ NE YAPMALIDIR

İşçi işveren uyuşmazlıklarında arabuluculuk zorunlu hale getirilmiş olup bu sebeplerle kıdem tazminatı ödenmeyen işçinin ilk yapacağı iş zorunlu arabulucuya başvuru yapmak olmalıdır. Zorunlu arabulucuya başvuru yapacak olan işçinin bu hususta öncelikle iş hukukunda uzman bir avukattan yardım alması en doğrusu olacaktır. Bunun yanı sıra işçinin adliyelerde bulunan arabuluculuk bürolarından da zorunlu arabulucuya başvurma şansı bulunmaktadır. Fakat arabuluculuk sürecinde işveren karşısında daha zayıf konumda olan işçinin kendisini iş hukukunda uzman bir avukat aracılığıyla temsil ettirmesi, işçinin hak kaybına uğramasının önüne geçilmesi açısından en uygunudur. Zira işçi işverenden almayı hak ettiği kıdem tazminatının hesaplanmasını tam olarak yapamayabileceği gibi işveren tarafından daha az ödemeye ikna edilmeye de çalışılabilecektir. Bu hususta işçinin arabuluculuk süreçlerini iyi bilmesi ve arabuluculuk sonucunda bir anlaşmaya varılması halinde dava yolunun kapanacağını bilmesi önemlidir. Bu süreçte arabulucu da işçiyi ve işvereni yönlendirme konusunda veya bilgi verme konusunda arabuluculuk kanunu ve etik kurallarıyla bağlı olup işçinin bu süreçte kendini güçsüz hissetmemesi için kendisini bir avukat ile temsil ettirmesi önemlidir.

ARABULUCULUK SÜRECİ SONUNDA KIDEM TAZMİNATI ÖDENMEYEN İŞÇİ NE YAPMALIDIR

Arabuluculuk sürecinde işveren ile anlaşma sağlayamayan işçi yani arabuluculuk sürecinde de kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarını işverenden alamayan işçi arabuluculuk süreci sonunda düzenlenmiş olan anlaşmama tutanağı ile artık işverene karşı dava açabilir hale gelecektir. İş çıkışında kıdem tazminatı ödenmeyen ve bu sebeplerle zorunlu arabulucuya başvurmak zorunda kalan işçinin arabuluculuk süreci sonunda da kıdem tazminatı ödenmemiş ise artık Yapılması gereken işverene karşı dava açmak olmalıdır. Tazminatı ödenmeyen ve arabuluculuk sürecinde de işveren ile anlaşma sağlayamayan işçinin artık kıdem tazminatının ödemesini alabilmesi için işverene karşı dava açmaktan başka yolu bulunmamaktadır.   İşçinin dava açmadan işvereni ödemeye zorlayabilmesinin başkaca imkanı yoktur. Arabuluculuk sürecinde olduğu gibi işçinin dava sürecinde de kendisini iş hukukunda uzman bir avukat ile temsil ettirmesi çok önemlidir. Zira açılacak olan davada ispat şartları, hangi delillerin öne sürüleceği, nelerin talep edilebileceği, delillerin mahkemeye sunulma süresi, nelerin mahkemede delil olarak kullanılabileceği, tanık dinletilmesi, kimlerin tanık olarak dinletilebileceği, kaç tanık dinletilmesi gerektiği gibi yargılama safhalarına bağlı birçok ayrıntı iş hukukunda uzman bir avukat tarafından bilineceğinden kişinin avukatsız olarak bir davayı açması ve devam etmesi çok zor olacak ve dava sürecinde usul kurallarına bağlı hatalar yapılmasına sebebiyet verebilecektir.

12 Temmuz 2024
EYT'liler için hizmet başlangıcının tespiti davası

Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davası bir günlük hizmet tespiti davası olarak da adlandırılmakta ve bu nedenle özü itibariyle hizmet tespiti davasının bir türü olarak kabul edilmektedir.

Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (Kurum) olup hizmet tespiti davasından özellikle bu konuda farklılık göstermektedir.

Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında talep konusu, ilk işe giriş bildirgesinin Kurum kayıtlarına geçmiş olmasına rağmen hizmet bildiriminin bulunmaması nedeniyle bildirgenin üzerindeki tarihin sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi istemini içermesi nedeniyle bu davalarda Kurum kayıtlarına geçmiş bir işe giriş bildirgesinin varlığı şarttır. Eğer davacı adına düzenlenen işe giriş bildirgesi bulunmadığı halde böyle bir dava açarsa bu dava tamamen hizmet tespiti davası olarak kabul edilmeli ve bu kapsamda değerlendirilerek karar verilmelidir. Hizmet tespiti davalarında sigortalı kısa veya uzun fark etmeksizin belli bir döneme dair çalışmanın tespitini istemekte olup, işveren yanında geçen ve Kuruma bildirilmeyen bir günlük çalışmanın dahi tespiti istenebilecektir. Başka bir deyişle işe giriş bildirgesinin bulunmadığı bir günlük tespitin istendiği bu davalar hizmet tespiti davaları kapsamında değerlendirilerek çözülmelidir.

HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE

Hem 506 sayılı Kanun’un 79’uncu maddesi hem 5510 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesi uyarınca hizmet tespiti davalarında dava açma süresi beş yıl olup, beş yıllık bu süre, hak düşürücü süredir. Sigortalılar olumlu tespit davası açarak çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde ispatlayabilirlerse, mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim gün sayıları hizmet cetvellerine eklenecektir.

Hak düşürücü süre, bildirimsiz kalan çalışmalar yönünden öngörülmüştür. Sigortalı çalışmaya ilişkin belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması (işe giriş bildirgesi, kısmi hizmet bildirimi, prim ödemesi) veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti halinde hak düşürücü süreden söz edilmeyecektir.

Bu durumda sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında hak düşürücü süreden söz etmek mümkün değildir. Çünkü bu davanın açılabilmesi için yukarıda da vurgulandığı üzere Kurum kayıtlarına geçmiş işe giriş bildirgesinin varlığı şarttır. Zaten davacı söz konusu ilk işe giriş bildirgesindeki işe başlama tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabulünü talep etmektedir. Kurum kayıtlarına geçmiş ilk işe giriş bildirgesinin varlığı nedeniyle bu davalar hak düşürücü süreye uğramadan açılabilecektir.

Sigorta Giriş Bildirgesinin Bulunmaması Halinde Hak Düşürücü Süre

Yukarıda açıkladığımız gibi; kural, sigorta giriş bildirgesinin kuruma verilmiş olması halinde hak düşürücü sürenin işlemeyeceğidir. Bununla birlikte Yargıtay uygulamasında, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi gibi belgeler de giriş bildirgesi hükmünde sayılmaktadır. Yani işveren, işe giriş bildirgesi vermemiş olmakla birlikte, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde sayılan bu belgelerden birisini kuruma vermişse, yine hak düşürücü süreden söz edilemeyecek ve hizmet tespit davası açılabilecektir.

İşverenin, ilgili yönetmelikte sayılan belgelerden birisini vermemiş olmasına rağmen, sigortasız çalıştırma bir müfettiş raporu ile tespit edilmişse, bu tespit de bildirim hükmünde olup, hak düşürücü süreyi ortadan kaldırır.

Sonradan Sigorta Yapılması (Kuruma Geç Bildirim)

Yargıtay uygulamalarında, hak düşürücü süreyi ortadan kaldıran son durum ise, blok çalışma halinde kuruma geç bildirim yapılmasıdır. Aksine Yargıtay kararları bulunmakla birlikte, Yargıtay HGK 2017/2177 E, 2019/836 K sy kararında, işçinin işveren nezdinde daha önce çalışmaya başlayıp, kesintisiz çalışmasının sürdüğü daha geç bir dönemde sigortasının yapılmış olması halinde, hizmet tespit davası için hak düşürücü sürenin işlemeyeceğini kabul etmiştir. Bu karar, belli bir süre çalıştıktan sonra sigorta girişi yapılmış olan kişilerin de, çalışmanın kesintisiz olması halinde, her zaman hizmet tespit davası açmasına olanak tanımaktadır.

İşe giriş bildirgesi 

SGK Kurum müfettiş Raporları 

TANIK 

Yargıtay tarafından hizmet tespit davasında dinlenecek olan tanıklara ilişkin bazı kurallar getirilmiştir. Yüksek mahkeme, hizmet tespiti davasında ifadesine başvurulacak olan kişilerin iş yerindeki ücret bordroları ile kuruma bildirilen dönem bordrolarında yer alan davacı ile birlikte çalışan bordro tanıkları olması gerektiğini belirtmiştir. 

Bordro tanığı ifadesinden anlaşılması gereken ise davacı ile aynı işyerinde çalışmış kişiler olması gerektiğidir. Davacıya aynı işyerinde çalışan kişilerin bulunmaması durumunda ise komşu işyeri sahipleri veya komşu işyerinde çalışan kişilerin ifadesine başvurulması gerekir. Hizmet tespit davalarında resen araştırma ilkesi uygulayacağından hakim gerektiğinde komşu iş yerinde çalışan kişileri sosyal güvenlik kurumu kayıtlarından tespit ederek ve tanık olarak duruşmaya çağıracaktır. 

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 08.06.2020 Tarihli, 2019/852 Esas, 2020/2018 Kararında  "Yapılacak iş, davalı şirketin en son merkez ticaret sicil adresi tespit edilerek dava dilekçesi tebliğ edilip, yargılamadan usulüne uygun olarak haberdar olması sağlandıktan sonra, iş bu davalının delil ve itirazlarını dikkate almak, göstereceği delilleri toplamak, sicilli davalı işyerine ilişkin araştırma yaparak, uyuşmazlık konusu dönemi kapsayacak şekilde davalıya ait işyerinden verilen dönem bordrolarını getirtmek ve dinlenen tanıkların bordro tanıkları olup olmadıklarını belirlemek, gerekirse yeniden başka bordro tanıklarını resen tespit edip dinlemek, bordro tanıkları bulunmaz veya beyanları yeterli görülmezse, kurum, vergi idaresi, belediye ve emniyet müdürlüğü gibi kamu kurumları aracılığıyla tespit edilecek komşu işyerlerinin işverenleri veya bu işverenlerin resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlarının beyanlarına başvurmak, komşu işyeri tanıklarının çalışma süresini tereddütsüz belirlemek amacıyla gerek görüldüğü takdirde hizmet döküm cetvellerini getirtmek, davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınıp araştırma genişletilerek tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar vermekten ibarettir.”  Açıklamalarına yer verilmiştir. 

Yargıtay’ca benzer kararlarda davacının çalıştığını iddia ettiği işyerine komşu olan işyerlerinin belediye, emniyet veya jandarma vasıtasıyla saptanması gerektiği, bu iş yerlerinde çalışmış kişilerin Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu veya diğer sosyal güvenlik kuruluşları kayıtlarından tespit edilen komşu işyeri sahiplerinin veya çalışanlarının bilgilerine başvurulması gerektiği belirtilmiştir. 

 

2 Temmuz 2024
Kiracının kirayı eksik zam ile ödemesi

Türk Borçlar Kanunu madde 344’de yer alan “Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır.” Hükmü ile kira sözleşmelerinde her kira döneminde uygulanacak kira artış oranı tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalama olarak belirlenmiştir. Kiraya veren ve kiracı arasında tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamasının altına bir kira artış oranı belirlenebilecek ise de üstünde bir kira artış oranı belirlenemeyecektir.

KİRACI İLE KİRAYA VEREN ARASINDA YASAL KİRA ARTIŞ ORANINDAN DAHA FAZLA BİR ORAN BELİRLENMİŞ İ

SE

Belirlenen bu oran kanunen geçersiz olacağından kiracı kiraya verene yenilenen kira döneminde yasal oranına göre belirlenmiş yeni kira bedelini ödemekten sorumlu olacaktır. Yani kiracı yasal oranı aşan miktarda belirlenecek olan yeni kira bedelini ödemek ile sorumlu olmayacak yasal kira artış oranında belirlenmiş yeni kira bedelini kiraya verene ödemekle kira borcundan kurtulacaktır. Kiraya veren ise kendisine eksik kira ödendiğinden bahisle kiracıya karşı icra takibi yapamayacağı gibi kiracının tahliyesini de talep edemeyecek ve kiracıya yasal oranı geçen oranda yeni kira bedelini ödemesi gerektiği hususunda da baskı yapamayacaktır. Zira yasal kira artış oranını geçecek şekilde belirlenmiş olan kira artış oranı geçersiz bir kira artış oranı olacağı için kiracıyı bu oran bağlayacaktır.

TARAFLAR ARASINDA YASAL KİRA ARTIŞ ORANINDAN DAHA DÜŞÜK BİR KİRA ARTIŞ ORANI BELİRLENMİŞ İSE

Bu durumda daha düşük belirlenen kira artış oranı geçerli olacak ve bu durumda da kiraya veren yeni kira döneminde kiracıdan yasal kira artış oranında artış yaparak yeni kira döneminde kira ödemesi yapmasını talep edemeyecektir. Kiracı daha düşük oranda belirlenmiş olan kira bedelini kiraya verene ödemekle kira borcundan kurtulacaktır. Kira sözleşmesinde yasal kira artış oranından daha düşük oranda bir kira bedeli belirlenmiş ise bu bedel her iki taraf için de geçerli olacak ve kiracı bu bedel üzerinden belirlenmiş olan kirayı ödemekle kira borcundan kurtulacaktır. Kiraya veren ise kiranın eksik ödendiği yönünde bir itirazda bulunamayacaktır.

Somut uyuşmazlıklarda ise taraflar arasın da yasal kira artış oranının yanlış tespit edilmiş olduğu, kiraya verenin yasal oranı kontrol etmediği, yasal kira oranı ile yeni kira döneminde kiranın eksik hesaplanmış olduğu gibi durumlar ile karşılaşabilmekteyiz. Böyle bir durum ile karşılaştığımızda kiraya verenin geçmişe dönük olarak kiraya verenin kiracıdan geçmişe dönük kira alacak farklarını talep edip edemeyeceği sorusu gündeme gelecektir. 

YASAL KİRA ARTIŞANA GÖRE EKSİK KİRA ÖDEYEN KİRACIDAN KİRAYA VEREN GEÇMİŞE DÖNÜK OLARAK EKSİK ÖDENEN KİRA ARTIŞ FARKLARINI İSTEME HAKKINA SAHİPTİR

Yargıtay önceki kira yıllarında eksik kira artış oranları ile hesaplanarak kiraya verene eksik olarak ödenmiş olan kira alacaklarının kiraya veren tarafından geçmişe dönük 5 yıl süreyle sınırlı olarak kiracıdan talep edilebileceğini kararlarında açıkça belirtmiştir.

KİRACININ KİRA BORCUNU KİRA SÖZLEŞMESİNE UYGUN OLARAK YASAL KİRA ARTIŞ ORANI İLE ÖDEMEMESİ TAHLİYE SEBEBİDİR

Kiracı kira borcunu kira sözleşmesine uygun olarak yasal kira artış oranı ile arttırarak yeni kira döneminde ödememiş ise kiraya veren eksik ödenen kira alacaklarını ödemesi için kiracıdan talep edebilecektir. Kiraya verenin kiracıdan, eksik kira borcunu ödemesi için yazılı talebine rağmen 30 gün içerisinde kira borcunu ödemeyen kiracının artık kiralanandan tahliyesi talep edilebilecektir. Bu 30 günlük süre içerisinde kira borcunu ödemeyen kiracı daha sonrasında açılan tahliye davasında 30 gün içerisinde ödeme yaptığını ispat edemez ise tahliyeden kurtulamayacaktır. Kiracının aslı yükümü kira borcunu eksiksiz ödemek olup kiraya veren ile arasında ihtilaf çıkmasını istemeyen kiracı kira borcunu her zaman düzenli ve tam ödemek zorundadır. 

KİRA BORCUNU EKSİK ÖDEYEN KİRACIYA EKSİK KİRA BORCUNU ÖDEMESİ İÇİN VERİLEN 30 GÜNLÜK SÜRE İÇERİSİNDE KİRA BORCU ÖDENMEZ İSE ARTIK KİRACI ALEYHİNDE TAHLİYE KARARI VERİLMESİNİ ENGELLEYEMEYECEKTİR

Kiracı kira borcunu eksik ödemiş ise mal sahibi eksik ödenen kira borcu sebebiyle kiracısının derhal tahliyesini isteyemeyecektir. Kanunen kiraya verenin kiracısına ihtarda bulunarak eksik kira borcunu ödemesi için 30 günlük süre vermesi gerekmektedir. Kiracı ise bu 30 günlük sürede eksik kira borcunu tamamlamaz ise artık tahliye kaçınılmaz hale gelecektir. Kiracı için bu 30 günlük süre çok önemli olup kira borcunu yasal kira artış oranında arttırarak yeni kira döneminde ödememiş olan kiracı, kiraya veren tarafından kendisine verilen 30 günlük süre içerisinde bu eksikliği mutlaka tamamlamalıdır. Aksi halde tahliye eden kurtulamayacaktır.

21 Mart 2024