Türkiye siyasetinin son 20 yılına damgasını vuran AK Parti, bugüne kadar pek çok alanda önemli başarılara imza attı. Ancak her uzun iktidar döneminde olduğu gibi, başarıların yanında zamanla ortaya çıkan zafiyetler ve stratejik hatalar da birikti. Bugün geldiğimiz noktada, AK Parti'nin geleceğini şekillendirecek en kritik mesele, bu başarılar ile eksiklerin doğru bir muhasebesinin yapılmasıdır.
Özellikle 2002-2013 arası dönemde AK Parti, birçok alanda reformist bir kimlik sergiledi. Örneğin; Karayolları, havayolu ve şehir hastaneleri gibi altyapı projeleri Türkiye’nin ulaşım ve sağlık sisteminde çıtayı yükseltti. Bugün İstanbul Havalimanı, Marmaray gibi projeler yalnızca Türkiye'nin değil, dünyanın da ilgisini çekiyor. Yine özellikle 2001 krizinin ardından gelen süreçte kamu maliyesinde disiplin sağlandı, enflasyon tek haneye indirildi, IMF borcu kapatıldı. Türkiye'nin dış yatırımlar açısından cazip bir ülke haline gelmesi bu dönemin ürünüdür. Ayrıca Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkeleriyle geliştirilen çok yönlü dış politika, Türkiye'yi geleneksel Batı ekseninin dışında da tanınır bir aktör haline getirdi. Tüm bunlara ek olarak Şartlı nakit transferi programları, sosyal konut projeleri ve sağlıkta dönüşüm programları geniş halk kesimlerinde büyük destek oluşturdu.
Ne var ki, başarılarla dolu bu uzun hikâye, bana göre özellikle son dönemde bazı ciddi stratejik hatalarla gölgelendi. Özellikle 2018 sonrası ekonomi politikalarında artan müdahalecilik, kur korumalı mevduat gibi geçici çözümler ve yüksek enflasyon ortamı, geniş kesimlerde ekonomik güvensizliğe yol açtı. Yine adalet sistemi başta olmak üzere bazı kurumsal yapıların zayıfladığı algısı çok hakim. Liyakat tartışmaları, devlet yönetiminde verimliliği azalttı ve genç seçmenlerde adalet duygusunun zedelenmesine sebep oldu. Ayrıca başlangıçta ‘herkes için demokrasi’ vurgusu yapılırken, zamanla artan kutuplaştırıcı dil, toplumun farklı kesimleri arasında mesafeleri açtı. Buna ek olarak "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesinden uzaklaşılarak, Suriye başta olmak üzere bazı dış politika adımları Türkiye'yi uzun vadeli risklerle karşı karşıya bıraktı.
AK Parti'nin bundan sonraki yolu, geçmişteki başarılarının gölgesinde kalmadan yeni bir reform dalgası başlatmasına bağlıdır. İlkin öngörülebilir ekonomi politikaları, bağımsız kurumlar ve yabancı yatırımcıya güven veren düzenlemelerde öncelik olmalıdır. Yine adalet sisteminde reform ve kamu yönetiminde liyakati esas alan bir yaklaşım, seçmenin güvenini yeniden tesis edebilir. Buna ek olarak farklı düşüncelere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygılı bir siyasi dil geliştirilmelidir. Ayrıca riskleri minimize eden, dostlukları artıran, dış politikada çok kutuplu ama dengeli bir yaklaşım benimsenmelidir. Nihayetinde, AK Parti halen Türkiye'nin en geniş siyasi tabanına sahip partisi olma avantajını koruyor. Ancak gelecekte bu gücü sürdürmek, geçmişteki başarıları değil, bugünün sorunlarına nasıl çözüm üreteceğini gösterebilmesine bağlı olacaktır.