Orta Doğu’nun haritası yeniden çizilmiyor; parça parça yırtılıyor. Ve bu yırtıkların arkasında, yalnızca görünen aktörler değil, çok daha sinsi bir strateji var. Suriye’de yaşanan son gelişmelerde, İsrail’in Dürziler başta olmak üzere azınlıklar üzerinden oynadığı oyun, bu harita yırtılmasının nasıl planlı bir mühendislik olduğunu gözler önüne seriyor. Dürzi bir tüccarın kaçırılmasıyla başlayan son gerilimde İsrail’in refleksine dikkat edin: Bir anda Dürzi nüfusu “koruyan” pozisyonuna geçiyor, bölgeye müdahale için zemin oluşturuyor. Oysa mesele bir kişilik olay değil; yıllardır adım adım işlenen bir demografi, siyaset ve güvenlik stratejisinin dışa vurumudur.
Azınlıkları Kalkan Yap, Devletçikleri Kur
İsrail’in Suriye politikası yıllardır sessiz bir mühendislik içeriyor: Suriye’yi “yönetilemez bir ülke” haline getirmek ve ardından etnik ve mezhebi çizgilere bölerek küçük, zayıf, birbirine muhtaç devletçikler yaratmak. Bu modelin ilham kaynağı İsrail’in tarihsel güvenlik stratejisinde açıkça bulunur. 1982 yılında İsrail’in eski istihbarat subayı Oded Yinon’un kaleme aldığı ve sonraki onlarca yıl boyunca İsrail’in fiili dış politikası hâline gelen “Yinon Planı” tam olarak bunu söyler:
“Arap dünyası ancak etnik ve mezhebi temelde parçalanırsa İsrail güven içinde yaşayabilir.”
Bugün Suriye’de olan tam da budur. Dürziler, Hristiyanlar, Nusayriler, Kürtler… Her biri ayrı ayrı kullanılıyor, silahlandırılıyor, destekleniyor ve ardından İsrail tarafından “korunması gereken azınlıklar” kılığına sokuluyor. İsrail, bu topluluklara koruyucu elini uzatırken aslında onların sırtına yeni bir harita çiziyor.
Dürziler Neden Hedefte?
Dürziler tarihsel olarak ne Şii ne Sünni bloklara tam olarak entegre olabilmiş bir yapı değildi. Bu özellikleri onları dış müdahale için mükemmel bir araç yapıyor. Suriye’nin güneyinde, Lübnan sınırına yakın konumları nedeniyle İsrail’in etki alanına çok yakınlar. Ve İsrail, Dürzilerle sadece dini ya da insani bir bağ kurmuyor; onları bir “tampon halk” olarak konumlandırıyor. Son gerilimde de aynısı oldu: Birkaç istihbarat operasyonuyla Şam-Dürzi hattında tansiyon yükseltildi, ardından bölge kontrolsüzleştirildi, İsrail “insani nedenlerle” müdahale mesajı verdi. Bu oyun tanıdık: Önce bir azınlık grubu mağdur edilir, sonra İsrail veya Batı onu kurtarıcı gibi sahiplenir, ardından o azınlık bölgede siyasi özerklik veya fiili ayrışma sürecine girer. Irak’ta, Lübnan’da, şimdi de Suriye’de aynı taktik, aynı mühendislikle ilerliyor.
İsrail’in Asıl Hedefi ne?
İsrail’in bu stratejisinin nihai amacı, kendi çevresinde zayıf, parçalanmış, merkezi otoritesini kaybetmiş tampon devletçikler oluşturmaktır. Bu devletçikler hem birbirleriyle meşgul olacak hem de İsrail'e tehdit oluşturamayacaktır. Birbirini tanımayan Devletler, Dürzi kantonu, Hristiyan bölgesi, Nusayri bölgesi vs... Haritada birbiriyle örtüşmeyen ama İsrail'in güvenlik kaygısını tatmin eden yapay varlıklar. Bunlar, Tel Aviv’in güvenlik duvarının parçasıdır. Bu “duvar”, beton değil; demografik ve mezhepsel fay hatlarından yapılmıştır.
İsrail'e karşı Çifte Standart
İsrail bir bölgeyi bombaladığında “kendini savunuyor” diyorlar. Aynı İsrail, Suriye’nin iç işlerine karışıp azınlıklar üzerinden fiili yönetim alanları kurduğunda ise “barışçıl ara bulucu” oluyor. Bu çifte standart, bölgedeki istikrarın değil, kaosun garantisidir. Bugün Suriye’de Dürziler üzerinden yürütülen bölme planı yarın Lübnan’da Marunilerle, öbür gün Irak’ta Yezidilerle devam edebilir. Bu sadece Suriye'nin değil, bütün bölgenin bir arada yaşama umuduna karşı yapılmış kurgusal bir saldırıdır.
Haritayı Çizen Mi, Koruyan Mı Olacağız?
Bu coğrafya; etnik farklılıklarla değil, ortak geçmiş ve kaderle ayakta kalabilir. İsrail’in Suriye’de yaptığı şey, sadece bir ülkenin sınırlarını değil, bir milletin birlikte yaşama iradesini dinamitlemektir. Dürzileri koruyor gibi yaparken aslında onları tarih sahnesinden silmeye hazırlanıyor. Bugün herkesin sorması gereken soru şudur: Bölgede haritaları kim çiziyor ve biz o haritanın neresindeyiz?
Görünmeyen kalemle çizilen bu sınırlar, sadece Suriye'yi değil, gelecekte Türkiye’yi de, Irak’ı da, Lübnan’ı da tehdit ediyor. Azınlıkların omzuna yüklenen bu yeni harita; onların değil, başkalarının devlet hayalidir. Bu hayale değil, ortak yaşama iradesine sahip çıkmak zorundayız.