Kader mi, tercih mi?

GİRİŞ:
2025-01-20
saat ikonu 16:56
|
GÜNCELLEME:
2025-04-21
saat ikonu 16:58

Esad zulmünden kaçarak, Avrupa'ya şişme botlarla, özgürlüğe kavuşma hayaliyle yola çıkan on binlerce Suriyeli oldu. Çoğu, ebedi özgürlükle sonuçlandı.
Gazetecilik mesleğine kurumsal olarak başladığım 2015 yılında, bu dramlar tap noktadaydı. Her gün mutlaka bir 'mülteci faciası' haberi geliyordu. Gazetelerin 3. sayfasında, sağ alt köşeden girilirdi haberleri.
Hiç unutmam Aylan bebeğin fotoğraflarının servis edildiği günü. Henüz 4. ayımdı. O zamaki yazı işleri müdürüm Zafer abi, gündem toplantısı öncesi beni yanına çağırıp elime bir kağıt tutuşturdu. Aylan bebeğin kıyıya vurduğu fotoğrafı verdi:
"Bugünkü 3. sayfa manşetin bu!"
Toplantıya girdik. Herkes haber sunumu yapıyor.
"Bodurm açıklarında şu kadar mülteci Yunanistan'a kaçmaya çalışırken hayatını kaybetti" dedim.
Genel yayın yönetmenim, "Tamam, koyarsın 2 sütuna" dedi
Zafer abi, "Ama bu fotoğrafı görmelisiniz" dedi. O gün sayfa manşetim Aylan bebekti.
Başlık: 'İNSANLIK KIYIYA VURDU'
O gün o haberi ağlayarak yazmıştım... Fotoğraflar beni çok etkilemişti.
Şimdi, neden bu kadar öznel mi yazdım? Anlatayım...
Meslek hayatım boyunca dramlar her geçen gün normalleşti. Giderek her şey beynimde 'olabilir' kategorisine yerleşti.
Ancak bu durum sadece mesleki deformasyonla sınırlı kalmadı. Televizyon, sosyal medya, dijitalleşmenin gelişmesiyle birlikte toplumsal deformasyona dönüştü.
Televizyon, tablet, telefon, haberler, tweet'ler, storyler, gönderiler... Her şey FAZLA normal değil mi? Gerçeklik algımızı değiştiren bu normlar, ruh halimizi de değiştirmeye başladı.
Çünkü ne yazık ki travmalar, biriktikçe köreltiyor insanı. Ruhumuzu korumak adına ekran karşısında hissizleşiyoruz. Ama unutmamalıyız: Bu bir savunma mekanizmasıysa bile, kalbimizi tamamen susturmasına izin vermemeliyiz.
İnsanlığımızı kaybetmediysek, hâlâ bir umut vardır.
Duyarsızlık kader değil, bir tercihtir.