Dürziler, Suriye’nin Anahtarı mı? İsrail’in Güney Stratejisi ve Diplomatik Açmazı
Suriye'de on yılı aşkın süren iç savaşın ardından ortaya çıkan yeni dengeler, yalnızca Şam'da değil, Tel Aviv'de de masaları yeniden kurduruyor. Golan Tepeleri’nin güneyinden Ceramana’nın dar sokaklarına kadar uzanan bu yeni satranç tahtasında, Dürzi toplumu hiç olmadığı kadar merkezi bir aktör haline geldi.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun “Suriye Dürzilerine koruma” açıklaması diplomatik bir jest gibi görünse de, derinlerde bölgesel bir hesaplaşmanın ayak sesleri yankılanıyor. Bu açıklama, İsrail’in Suriye’nin güneyini askerden arındırma ve böylece hem İran’ın hem de yeni Suriye yönetiminin burada kök salmasını engelleme stratejisinin açık bir yansımasıdır.
Dürziler Üzerinden Yürütülen Strateji Ne Kadar Gerçekçi?
İsrail’in tarihsel “azınlıklarla ittifak” stratejisi bugün Suriye Dürzileriyle test ediliyor. Lübnan’daki Marunîler, Irak’taki Kürtler ve hatta Güney Sudan deneyimi… İsrail için bu model denenmiş bir formüldür. Ancak Suriye Dürzileri, etnik kimliğini değil, dini kimliğini merkeze alan bir yapı olarak bu formülün dışında duruyor.
Dürziler, rejimle olan sorunlarına rağmen, “dışarıdan gelen koruma” fikrine mesafeli. Nitekim Süveyda’daki en büyük askerî grup olan Rical el-Kerame’nin sözcüsü Basım Ebu Fahır, İsrail’in koruma vaadini açıkça reddetti. “Biz Suriye’nin bir parçasıyız” demesi, yalnızca bir mezhep mensubiyetinin değil, aynı zamanda bir jeopolitik tercih beyanının da ifadesidir.
İsrail, Golan Tepeleri’nin hemen güneyindeki Süveyda, Kuneytra ve Dera hattını “güvenlik bölgesi” olarak dizayn etmeye çalışıyor. Ama buradaki denklemi yanlış kuruyor: Dürziler homojen değil. Üç ayrı Şeyh el-Akıl’ın (Haceri, Hannavi, Cerabua) temsil ettiği siyasi çizgiler; Şam’la entegrasyonu savunanlardan, otonomi arayışında olanlara kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor. Bu durumda yalnızca bir grupla temas kurmak, İsrail için kısa vadeli kazançlar getirse de, uzun vadeli bir kırılmaya neden olabilir.
İsrail'in 1980'lerde Lübnan’da kurduğu “Lübnan Güçleri” ittifakının nasıl çöktüğü hatırlandığında, bugün Suriye’de kurmaya çalıştığı benzer ittifakların sürdürülebilirliği sorgulanır. Dürzilerden oluşan küçük yapılarla geliştirilen angajmanlar, Suriye’nin Arap kimliği içinde erimeye kararlı kitleleri görmezden geliyor.
Savaşla yıkılmış bir ekonomide, günlük 100 dolarlık iş vaadi büyük bir cezbedicilik içeriyor. İsrail’in Golan Tepeleri’nde çalışmak üzere Suriye Dürzilerine sunduğu teklifler, yalnızca ekonomik değil, demografik ve siyasi bir mühendislik projesi olarak da okunmalı. Ancak bu strateji her Dürzi için geçerli değil. Ekonomik teşviklerle sınırlı göç sağlansa da, bu durum Dürzi toplumunun kolektif yapısını, ruhban liderliği ve toplumsal dayanışma kodlarını kırmaya yetmeyebilir.
Çünkü Latin Amerika’daki diasporadan gelen ekonomik destek, Dürzilerin İsrail’e bağımlı kalmaksızın kendi içinde varlık göstermelerini sağlıyor. Sadece dini değil, ekonomik olarak da kapalı devre çalışan bir toplumu dıştan dönüştürmek, ancak içeriden çözülmeyle mümkün olabilir. Şu an bu kırılma görünmüyor.
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el Şara’nın Dürzi heyetle yaptığı görüşme, Süveyda’nın yeniden merkezi yönetime entegre edilmesi için önemli bir adımdı. Şeyh Haceri’nin kamuoyuna “reddettik” açıklaması yapmasına rağmen, sahadaki gelişmeler farklı bir hikâye anlatıyor: Süveyda’da yerel polis alımları başladı, yeni teknokrat Dürzi bakanlar kabineye girdi ve Dürzi sivil toplum temsilcileri Şam’la yakın temasa geçti.
Bu gelişmeler, Şam’ın Dürzileri yalnızca bir azınlık olarak değil, devletin yeniden inşasında doğal bir ortak olarak gördüğünü gösteriyor. İsrail'in “azınlığı izole ederek müttefik kılma” stratejisine karşılık, Suriye yönetimi “çoğunlukla birlikte devlete entegre etme” siyasetini izliyor.
Ceramana’da yaşanan kriz ve ardından gelen Şam-Dürzi arabuluculuk süreci, yalnızca bir güvenlik sorunu değil; Suriye’nin yerel diplomasiyle kriz çözme kapasitesini de gösterdi. Bu süreçte Şam yönetimi, hem askeri hem sembolik mesajlarla bölgedeki kontrolünü pekiştirdi. İsrail ise doğrudan müdahale tehdidiyle yalnızca Dürzilerin değil, bölgedeki Sünni Arap çoğunluğun da tepkisini çekti.
İsrail’in Dürzilerle kurmaya çalıştığı ilişki, gerçek bir stratejik ortaklık değil, taktiksel bir angajmandır. Ancak Dürzilerin, dış müdahaleye karşı içgüdüsel direnci ve Arap kimliğine olan bağlılıkları, bu taktiği kısa sürede geçersiz kılabilir. Şam ise bu fırsatı iyi okuyor. Sivil-asker-dinî üçgeninde kurulan yeni Dürzi ittifakı, Suriye’nin geleceğini şekillendirmede önemli bir rol oynayacak.
Dürziler artık sadece bir azınlık değil; Suriye'nin istikrarı için bir barometre.
Ve bu barometreye göre, bölgede İsrail değil, Şam rüzgârı esiyor.