Tarihin en uzun geceleriydi…Umutların da sustuğu, nice evladımızı şehit verdiğimiz o karanlık dönem… O dönem ki 1984’ten beri Anadolu topraklarını kana bulayan bir fitne hareketi… Bugün o defterin kapanma ihtimalini konuşuyoruz.
11 Temmuz 2025 sabahı, Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye yakınlarında bir mağarada yapılan sembolik törende, yaklaşık 30 terörist ellerindeki silahları bırakıp örgüt armasını teslim etti. Fotoğraflar dünyaya servis edilirken gözlerden kaçmayan detay, Abdullah Öcalan’ın imzasını taşıyan bir bildirinin okunmasıydı.
Bu yalnızca bir silah bırakma gösterisi değildir. Bu, yarım asırlık bir terörün ideolojik ve lojistik tasfiyesi anlamına gelir. Siyasi literatürde buna “post-terör dönemi” denir. Türkiye, bu tarihi eşiği zorlayan devlet aklı sayesinde bir kez daha bölgesel denklemde oyun kurucu vasfını göstermiştir.
Silahların Susması, Akılların Uyanmasıdır
Sürecin iki boyutu var. İlki, devletin kararlı duruşu. Özellikle 2015 sonrası başlatılan hendek operasyonları, terörün kırsal ve kentsel damarlarını birlikte kuruttu. Kandil’in lojistik kapasitesi çökertildi. Türkiye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Bağdat hükümetiyle koordineli baskı kurarak Terör örgütünü fiziki alan daralmasına itti.
İkincisi ise siyasetin inisiyatifi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “silahı bırakın, demokratik siyasetin önünü açalım” çağrısı; uluslararası diplomaside de karşılık buldu. Şimdi Kürt meselesi, terör ekseninden çıkarılıp kalkınma, temsil ve kültürel haklar zeminine taşınıyor. Bu, hem iç barış için hem de bölgesel güç dengesi bakımından bir milat teşkil edecek.
Örgüt İçinde Ayrışma ve Öcalan Etkisi
Öcalan’ın son aylarda yayınladığı mesajlar, örgüt hiyerarşisinde çatlağı su yüzüne çıkardı. Kandil’deki bazı sert kanatlar “silah bırakmanın ihanete eşdeğer olduğunu” savunurken, İmralı çizgisine yakın unsurlar “siyasi mücadeleye geçişi” destekledi. Bugünkü sembolik tören, Öcalan’ın hâlâ örgüt üstünde psikolojik üstünlük kurabildiğinin kanıtıdır.
Fakat unutulmasın: örgüt silah bıraksa da ideolojisi, propagandası ve diaspora ağları bitmiş değil. O yüzden Ankara, hem güvenlik refleksini korumalı hem de bölge halkıyla bağlarını tahkim etmelidir. Silahların susması, akılların uyanmasını gerektirir.
Türkiye’nin Tarihsel Kazanımı
Bu süreç, sadece terörle mücadelede bir zafer değil; aynı zamanda Türkiye’nin bölge siyasetindeki lider pozisyonunu tescil eden bir sonuçtur. Dikkat edin: Irak Kürt yönetimi bu kez sürecin ortağı oldu, İran kayıtsız kalamadı, Avrupa sessiz kaldı, ABD Suriye’deki YPG yapılanmasıyla ilgili yeni bir yol haritasını masaya getirmek zorunda kaldı.
Yani terör örgütünün silah bırakması, Ankara’nın uzun soluklu diplomatik hamlelerinin, askeri kararlılığın ve sosyolojik alan okumalarının bir neticesidir. Şimdi önümüzde yeni bir masa var: Kürt vatandaşlarımızın demokratik temsili, bölgesel kalkınma projeleri, güvenlik garantileri ve sosyo-kültürel entegrasyon.
Bu masa, yalnızca devletin değil, milletin de sahip çıkması gereken bir masadır. Çünkü bu defa mesele yalnızca silah bırakmak değil; yeni bir toplumsal sözleşme inşa etmektir.
Tarih Yazılıyor
Bugün, Süleymaniye’de mağarada bırakılan o Kalaşnikof’lar, Anadolu’nun 40 yıldır yanan ocağına bir damla su oldu. Bir milletin sabrı, devlet aklıyla birleşti.
Tarihe not düşün: 11 Temmuz 2025’te, Türkiye teröre karşı sadece askeri değil, siyasi ve ahlaki bir zafer kazandı. Bu zafer, şehitlerin emaneti, anaların gözyaşı, çocukların geleceği adına kazanıldı.
Silahlar sustu. Şimdi kelimelerin, yatırımların, kardeşliğin konuşma vaktidir.
Ve bu topraklarda, bir daha o karanlık günler dönmesin diye…
Tarih belgeledi. Millet şahittir.
Devlet Bahçeli: Tarihi Sürecin En Etkili Mimarlarından
Bir gerçeği teslim etmeden geçemeyiz: Bu sürecin perde arkasında, millî bekamızın kırmızı çizgilerini unutmadan barış zeminini savunan bir lider profili daha vardı.
Devlet Bahçeli, teröre karşı sıfır tolerans siyasetiyle tanınsa da, bu son dönemde “silah bırakmak onurlu bir tercihtir” mesajını vererek toplumsal psikolojiyi yumuşatan kritik bir denge rolü üstlendi.
Bahçeli’nin yıllardır dile getirdiği “önce silah bırak, sonra konuş” doktrini bugün pratiğe dönüştü. Bu doktrin, Ankara’nın kararlılığı ile Diyarbakır’ın beklentileri arasında sağlam bir köprü kurdu.
Şimdi Bahçeli’nin de işaret ettiği gibi, mesele bir teslimiyet değil; milli birlikten sapmadan toplumsal normalleşmenin önünü açmak. Türk siyaseti, ideolojik ayrımları aşarak terörü tasfiye etme iradesini gösterdi.
Tarih, bu iradeyi taşıyan liderleri de kaydedecek. Devlet Bahçeli’nin adı da bu sayfanın hak ettiği köşesinde yazılı kalacak.