Türkmen’siz Suriye Olmaz

GİRİŞ:
2025-05-03
saat ikonu 09:04
|
GÜNCELLEME:
2025-05-03
saat ikonu 09:04

Tarih, Kimlik ve Türkiye’nin Güney Stratejisi

Suriye haritasına yüzeyden bakanlar yalnızca sınır çizgilerini görür. Oysa tarihi bilenler; Halep’te, Hama’da, Lazkiye kıyılarında, Bayırbucak dağlarında bin yıllık bir iz sürer. O iz, Oğuz boylarından kalan bir yadigâr, Türkmen varlığının değişmeyen sessiz direnişidir. Bugün Suriye coğrafyasında Türkmen’siz bir gelecek tahayyül etmek, sadece bir halkı yok saymak değil; Türkiye’nin hafızasını da silmektir. Çünkü Türkmen, bu coğrafyada sadece bir kimlik değil; aynı zamanda Türkiye’nin tarihsel, stratejik ve kültürel uzanımıdır.

Suriye Türkmenlerinin kökleri 11. yüzyıla dayanır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın emriyle Halep ve çevresine yerleştirilen Oğuz boyları, Haçlılara ve Moğollara karşı İslam dünyasının savunucusu olmuştur. Zengilerden Artuklulara, Memlüklerden Osmanlı’ya kadar her medeniyet bu Türk unsurunu bünyesinde yaşatmıştır. 1516 Mercidabık Zaferi’yle Osmanlı topraklarına katılan Suriye, Kanuni’nin fermanı, Yavuz’un kılıcıyla Türk-İslam dünyasının kalbi hâline gelmiştir. Halep bir ticaret merkezi, Şam bir kültür beşiği, Lazkiye bir Türkmen limanıydı.

Bu derin tarih, yalnızca arşiv belgelerinde değil, taşlarda da yaşıyor. Şam’da Sultan Vahdettin’in mezarı, bu bağlamda sessiz ama etkili bir semboldür. 1922’de sürgünde vefat eden son Osmanlı Padişahı, Şam’daki Süleymaniye Külliyesi'nde medfundur. Bu durum, yekpare bir sultanın mezarı gibi addedilmenin ötesinde aynı zamanda Türkiye’nin bu topraklara bıraktığı manevi izlerin nişanesidir. Halep’te Osmanlı valisi Hüseyin Paşa’nın türbesi, Bayırbucak’taki Türkmen beylerinin mezarları ve Şam’daki Kanuni külliyesi... Tüm bu mekânlar, Türk tarihinin Suriye’de gömülü kalmadığını, hâlâ yaşamakta olduğunu gösterir.

Ve bu coğrafyada bir başka mezar daha vardır ki, tüm İslam coğrafyasının yüreğinde yankılanır: Selahaddin Eyyubi’nin türbesi. Şam’daki Emeviye Camii’nin yanında, gösterişsiz ama vakur bir türbedir bu. Kudüs’ün fatihi, Haçlılara karşı Doğu’nun yılmaz savaşçısı olan Selahaddin, burada medfundur. Eyyubi Devleti'nin kurucusu olan bu büyük komutanın ordusunun önemli kısmı Türklerden oluşmuş, sancağında Oğuz beyleri yürümüştür. Türbesi yalnızca bir saygı nişanesi değil, Türk-İslam medeniyetinin Suriye’deki köklü izlerinin sessiz şahididir. Sultan Abdülhamid tarafından onarılan bu mezar, tarihî sahiplenmenin sembolüdür.

Ancak bu tarihî ve kültürel bağlar, 2011 sonrası iç savaşla yeniden tehdit altına girdi. Rejim, DEAŞ ve PKK/YPG’nin üçlü kıskacında Türkmen köyleri hedef alındı. Tel Abyad, Azez, Cerablus hattındaki Türkmenler göç etmek zorunda kaldı. Bu süreçte Türkiye, tarihî sorumluluğunun gereğini yerine getirerek Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtlarıyla sadece terörle mücadele etmedi; Türkmen yurtlarını da korumaya aldı.

Bugün Türkiye’nin bölgedeki en büyük stratejik kazanımı, bu güvenli hat üzerinde inşa edilen eğitim ve kültür kurumlarıdır. Maarif Vakfı'nın açtığı Türkçe okullar, Yunus Emre Enstitüsü’nün kültür merkezleri, TİKA’nın yeniden inşa ettiği köyler... Bunlar, sadece birer yardım projesi değil; Türkiye’nin güney hattında kurduğu gönül coğrafyasının altyapılarıdır. Çünkü bir milleti yaşatmanın en etkili yolu, dilini yaşatmaktır.

Türkmen çocuğu Türkçe öğrendiğinde yalnızca bir alfabe değil, aynı zamanda bir tarih, bir hafıza ve bir millet olma duygusunu öğrenir. Bu da Türkiye için yalnızca insani bir destek değil; doğrudan kültürel güvenlik meselesidir. Çünkü Türkçe konuşulan her sınıf, Türkiye’nin sınır ötesindeki güvencesidir.

Suriye Türkmenleri bugün yalnızca varlık mücadelesi değil, aynı zamanda görünür olma mücadelesi vermektedir. Onlar, Türkiye’nin Orta Doğu’ya uzanan halkası, Anadolu’nun güvenlik zırhıdır. Suriye’nin kuzeyinde güçlü bir Türkmen varlığı, sadece terör örgütlerine karşı bir denge unsuru değil; Türkiye’nin Akdeniz vizyonunun da güvencesidir.

Sonuç açıktır: Türkmen’siz bir Suriye, eksik kalır. Ne kültürel olarak, ne tarihsel olarak, ne de stratejik olarak tamamlanabilir. Bu yüzden diyoruz ki: Türkmen’siz Suriye, Türkiye'siz Suriye demektir.

Türkmen’siz Suriye olmaz.