Gıdada Güvenin Erozyonu

GİRİŞ:
2025-04-14
saat ikonu 09:13
|
GÜNCELLEME:
2025-04-14
saat ikonu 09:13

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı taklit ve tağşiş listeleri giderek kabarıyor. Ne yazık ki yalnızca küçük, adı sanı duyulmamış firmalar değil; büyük, tanınan, belki de evimizin bir köşesine kadar girmiş markalar da bu listeye dahil olmaya başladı.

Sofralarımıza Sızan Gölge

Bir sabah uyanıyorsunuz, yıllardır güvenerek aldığınız bir markanın adı bakanlığın tağşiş listesinde yer alıyor. Gözlerinize inanamıyorsunuz. Çünkü o markayı yıllardır çocuğunuzun çantasına koyuyordunuz, annenizin kahvaltı sofrasına taşıyordunuz. Raflardaki o tanıdık ambalaj, şimdi bir güven krizinin simgesi olmuş durumda.

Tağşiş…

Teknik bir terim gibi duyulsa da, anlamı son derece basit ve sarsıcı: Hile. Gıdaya, içeriği tüketiciye bildirilmeden başka maddeler katmak. Zeytinyağında başka yağlar, balla ilgisi olmayan şekerli şuruplar, dana etine karışmış çift tırnaklı ya da domuz ürünleri… Ve dahası.

Ancak meselenin en can alıcı noktası işte burada: Bu sadece gıda güvenliğine ait bir mesele değil, toplumun vicdanıyla, ahlakıyla, sofradaki huzuruyla direk ilgili. Çünkü biz bu topraklarda sofraya yalnızca yemek koymayız; o sofraya dua, emek, muhabbet de konur. O sofraya oturan herkesin içinde, sunulan yemeğe dair bir güven duygusu vardır. İşte tağşiş bu duyguyu kemiriyor.

Peki, nasıl geldik bu noktaya?

Aslında sorunun kökleri daha derin. Gıda üretiminde rekabetin acımasızlığı, ucuzluğun yüceltilmesi, tüketici davranışlarındaki bilinçsizlik ve denetim sistemlerindeki açıklar bu çöküşün başlıca sebepleri olabilir. Bugün bir üretici, “Nasıl daha çok kazanırım?” sorusunu “Nasıl daha kaliteli üretirim?” ‘in yerine tercih ediyorsa, işte orada bu sorun başlar.

Devletin rolü hayati önem sahip

Tarım ve Orman Bakanlığının ürünlerine hile karıştıranları yayınlaması elbette önemli. Ama yeterli mi? Bence değil. Asıl mesele, bu listeye giren firmaların caydırıcı cezalarla karşılaşıp karşılaşmadığı. Bugün listeye girip yarın aynı raflarda yerini alabiliyorsa bir firma, orada adaletin terazisi şaşmış denilebilir.

Nihai noktada Tüketiciye düşen görev de küçümsenmemeli

Etiketi okumak, içeriklere hâkim olmak, küçük üreticiyi desteklemek, geleneksel yöntemlerle üretilen ürünleri tercih etmek… Bunlar birer fark oluşturma adımları pekala olabilir. Çünkü bazen en büyük değişimler, küçük gibi görünen alışveriş sepetinde başlar.

Unutmamak gerekir ki gıda, sadece besin değil, aynı zamanda bir kültür, kimlik ve sağlıktır.

Özetle, Sofralarımızdaki dürüstlük, ülkemizin bir aynası ve biz, o aynada vicdanlı bir toplumun yansımasını görmek istiyoruz.