Bir zamanlar gazete kokusuyla uyandığımız sabahları hatırlar mısınız? Özellikle aile büyüklerinin kahvaltıda ya da kahvenin yanında açılan o hışırtılı sayfalar, dünyanın dört bir yanından gelen haberlerin ve kalem erbabının iç sesinin yankılandığı bir düşünce merkeziydi adeta. Belli bir yaşın üzerindeki kişiler ve kadim gazeteciler o mürekkebin adeta müptelası idiydiler.
Bende de bir miktar o hastalıktan vardı sanırım. Daha düne kadar elime o gazeteleri alıp okumaya çok severdim. Mürekkebin kâğıda işlenmesiyle oluşan o ciddi, sağlam yapı; haberin iyi bir bilgilendirme olmasının yanında, aynı zamanda bir sorumluluk olduğunu hatırlatırdı insana. Basılı her kelime, geriye dönülemez bir hafızaydı çünkü. Her cümle, tarihe bir kayıt ve herkes özellikle kamuya karşı bir beyandı sanki.
Oysa şimdi…
Parmaklar sayfalar yerine ekranlara dokunuyor. Haber artık sabahı beklemiyor. Sosyal medyanın uçsuz bucaksız çayırında, pek de kimin yazdığı belli olmayan cümleler, belki de doğrulanmamış bilgiler, duygulara oynayan manşetler hızla dolaşıyor. Herkes biraz yazar, biraz yorumcu, biraz da haberci oldu. Ama bu çoğul özgürlük; beraberinde bir güven krizini de doğurmadı değil.
Eskiden yazılı mecralarda kaynağı bilinmeyen bilgi kullanılmazdı
Basılı yayınlarda bir cümle yazmadan önce, muhabir: “Bu bilgi doğru mu? Kaynağı sağlam mı? Çünkü hatalıysam geri dönüşüm yok diye düşünürdü. Bu haber sabah binlerce kişiye ulaşacak” diye hiç aklından çıkmazdı. Bugün dijitalde ise yanlış bir bilgi saniyeler içinde paylaşılıp, fark edildiğinde basitçe “silinebiliyor”. Ama ya okuyanlar? Ya o bilgiyle karar alanlar? Onların hayatları resetlenebiliyor mu?
Özellikle sağlık alanında aynı ürünü birileri çok faydalı diye tanıtırken, hemen ardından çok zararlı olduğu vurgulanıyor. Bazen bunu aynı kişi bile yapabiliyor. Daha dün bunu böyle demiyor muydun dediğinizde karşınızda muhatap bile bulamıyorsunuz. Çünkü dijitalde haber çok çabuk eskiyor ve hemen tüketiliyor. Hemen gelsin hemen yeni yeni içerikler.
Basılı gazete sayfalarının sosyal medya üzerinden geniş kitlelere ulaştırılması
İşte tam bu noktada, yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Eski ile yeninin birleştiği, mürekkebin ciddiyetinin ekranın yaygınlığıyla buluştuğu bir çağ geliyor. Ya da ben böyle düşünüyorum. Artık mesele, bir mecranın diğerine üstün gelmesi değil; ikisinin nasıl ahenkle çalışabileceğini keşfetmek. Basılı bir yazının veya bir gazete haber küpürünün sosyal medya üzerinden daha geniş kitlelere ulaştırılması fikri; işte bu yeni çağın sessiz devrimi olabilir.
Bir gazete köşesinde yazılmış bir yazı, dijitalde paylaşıldığında daha çok kişiye ulaşmakla birlikte aynı zamanda dijitaldeki bilgi karmaşasına sabit bir yıldız gibi yerleşebilir. “Bu yazı basılmış,” der okur, “Bir editörden geçmiş, bir süzgeçten dökülmüş. Bu kelimeler sorumluluk taşır.” Ve böylece, sosyal medya artık hızlı olmasıyla birlikte güvenilir bir mecra olmaya da başlar.
Yeni medya, bu dengeyi kurabilenlerin sahnesi artık. “İlk paylaşan” değil, “doğruyu kalıcılaştıran” kazanacak.
Bizler, kelimelerle hem zamanı hem de güveni inşa ettiğimizden dolayı bizler için yazmak hâlâ bir eylem ve bir inşa işi... Gazetenin mürekkebiyle sosyal medyanın ışığını birleştiren bu yeni dönem, belki de haberin ve hakikatin yeniden itibar kazandığı bir çağın habercisi olacak.
Bir de ciddi ve güvenilir haber yapan siteler var
Her ne kadar basılı medya bir güven unsuru oluşturuyor olsa da dijital alanda da devrim niteliğinde güven taşıyan projeler gerçekleşiyor. Çünkü hala basılı gazete ve dergileriyle birlikte Türk medyasının en önemli mecralarından biri de dijital olduğu kanaatindeyim. Bu haberi bu site geçtiyse doğrudur diyen benim gibi meslektaşlarım çoğunlukta. İhlas Dijital Varlıklar’ın bünyesinde bulunan mecralar bana göre bu güven sorununu çözmüş.
Son olarak belki de bundan sonra da en çok okunan, ekranlarda olan haberler ve yazılar olabilir ama ekranlara taşınan gazete haberlerinin PDF sayfaları daha güvenilir kalacak. Ne dersiniz?