Kültürün Yolu, Adana’dan geçiyor

GİRİŞ:
2025-04-07
saat ikonu 10:34
|
GÜNCELLEME:
2025-04-07
saat ikonu 10:34

Baharın Kalbinde Bir Festival Masalı

İlkbahar, Toroslar’dan esen meltemiyle Adana’da kendini hissettirirken, şehir yalnızca bahar mevsiminin değil, kültürün ve sanatın da kalbi olarak atmaya başlar. Nisan ayında Adana sokaklarında, portakal çiçeklerinin zarif kokusu ile kebabın iştah kabartan dumanı birbirine karıştığında, şehir sanki hem baharın hem de ateşin şenliğine ev sahipliği yapar.

Hafifçe sersemleten bu muhteşem kokular, bu yıl bambaşka bir anlam taşır: Çünkü Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin 2025’teki ilk lezzet durağı Adana…

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülüğünde, sekiz ay boyunca yirmi şehre yayılacak bu kültür kervanı, bu hafta Adana’dan yola çıkıyor. Güneşli bir sabah, 5 Nisan’da başlayan ve 13 Nisan’a dek sürecek festivalin hikâyesi; binlerce yıllık bir tarihle yoğrulmuş bu topraklarda, lezzetlerle dolu bir rüyayı besliyor.

Her taşında bir hikâye

Her sokağında bir lezzet taşıyan Adana, bu festivalle birlikte yeniden anlatmaya başlıyor kendini. Şehir, sadece kebabıyla değil; sanatıyla, tarihiyle, mimarisiyle, edebiyatıyla ve müziğiyle adeta yeniden yoğrulmuş hakiki bir kültür beşiğine dönüşüyor.

Adana Müze Kompleksi, bu kültürel uyanışın kalbi olur

Pablo Picasso’nun “Yaratılış Her Şeydir” adlı sergisiyle başlayan görsel şölen, geçmişin izlerini bugünün dijital diliyle harmanlayan “Köklere Yolculuk” dijital sanat sergisiyle devam ediyor. Arkeoloji Müzesi’nde “Misis’ten Yükselen Tarih”, sabahın erken saatlerinde ise “Sabahçı Kahvesi”… Hepsi birer durağa, birer zamana ve birer hikâyeye dönüşüyor. Fuaye alanında Adana’nın eski fotoğrafları sergilenir, zaman bir film şeridi gibi akar gözler önünden. Heykeltıraş Ozan Oganer’in işleri, sanatçılar sokağında hayat bulur; Cengiz Yatağan ve Beste Alperat’ın eserleri, zamana küçük dokunuşlarla iz bırakır.

Festival yalnızca geçmişin değil, yaşayan mirasın da izini sürer. Sanayi ve Moda Müzesi’nde Adana’nın üretim belleğiyle tanışılırken, minyatürlerle Adana sergisinde “Kadim Bir Şehrin Hikâyesi” yeniden yazılır. Adana İl Halk Kütüphanesi’ndeki Orhan Kemal sergisi ise, bir zamanlar bu sokaklarda yaşamış büyük ustanın gölgesini hissettirir.

Elbette Adana, sadece göze değil, damağa da hitap eder.

Çünkü burada yemek, bir kültür, bir gelenek ve bir anlatıdır. Müze Kebap’ta et tavanın sıcağına ezme salatasının ferahlığı eşlik eder. Ciğerci Memet’in mangalında uykuluk, böbrek, dalak ve yürek pişerken, şehrin damarlarında akan kan bile acı biberle karışır. Karaçizmeli Fırın’da Adana lahmacunun yanında fındık lahmacun zarafeti, Ağba Çiftliği’nde sıkma ve ebe gümeci böreğiyle taşrayla kentin el ele tutuştuğu bir ahenk yakalanır. Katmerci Dayı’da taş kadayıfın çıtırtısı eşlik eder festivalin melodisine. Ve tabii ki Bici Bici… Karpuz dilimleriyle serinleyen çocukların ellerinde, baharın neşesi kadar şeffaf ve renkli…

Bu festival, yalnızca bir etkinlikler bütünü değil; Türkiye’nin kültürel zenginliğini tüm görkemiyle dünyaya anlatan sanki bir masal. Ve bu masalın ilk cümlesi, Adana’nın sıcak sokaklarında yankılanır. Sonrası mı? Manisa, Şanlıurfa, Samsun, Bursa… Her şehir, bu büyük öyküye kendi rengini katacak. Ama başlangıç hep hatırlanır. Çünkü bir yolculuğun ilk adımı, sadece bir adım değil; aynı zamanda niyettir, hayaldir, duadır.

Türkiye Kültür Yolu Festivali, bir milletin belleğini, bir halkın hikâyesini ve bir coğrafyanın sesini taşıyor yirmi şehre. Adana’dan başlayan bu yürüyüşte, kültür bir köprüye, sanat bir dile, gelenek bir zamansızlığa dönüşüyor. Bu festival, sadece gözle görülüp kulakla duyulan bir etkinlik değil; aynı zamanda kalple hissedilen, hafızada iz bırakan bir yolculuktur.

Ve işte o yolculuğun ilk adımı atıldı: Baharın en güzel zamanında, Adana’nın kucağında…