Trump’ın ilk başkanlık döneminde (2017-2021) ABD ve Türkiye ilişkileri oldukça dalgalı bir seyir izledi. Bu dönemde iki ülke arasında birçok önemli olay yaşandı ve Türkiye-ABD ilişkileri zaman zaman ciddi gerilimlere sahne oldu. Önümüzdeki dönemde Trump yeniden başkanlık koltuğuna oturacak, ilişkilerin nasıl şekillenebileceğini değerlendirmek için geçmiş dönemi hatırlamak, yeni dönemde karşılaşılabileceğimiz fırsat ve tehditleri anlamamıza yardımcı olabilir.
Trump’ın ilk başkanlık döneminde Türkiye’nin Suriye politikası ve özellikle YPG’ye ABD’nin verdiği destek, iki ülke arasında en büyük anlaşmazlık noktalarından biriydi. Türkiye, YPG’yi PKK’nın uzantısı olarak görüyor ve ABD’nin YPG’ye askeri destek vermesi Ankara’da tepkiyle karşılandı. Trump’ın, Türkiye’nin Suriye’deki harekatlarına yönelik tepkisi karmaşık bir durumdaydı. Bir yandan Türkiye’nin operasyonlarına izin verdi ancak sonrasında bazı yaptırımlarla Türkiye’yi cezalandırmaya çalıştı.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemi alması, NATO müttefiki ABD tarafından büyük bir tehdit olarak algılandı. Trump yönetimi, Türkiye’ye yaptırımlar uyguladı ve Türkiye’yi F-35 programından çıkardı. Bu süreçte ilişkiler ciddi şekilde gerildi ve ABD Kongresi’nde Türkiye’ye karşı olumsuz bir hava oluştu.
Trump dönemi aynı zamanda FETÖ ve Rahip Andrew Brunson krizine de sahne oldu. Brunson’ın Türkiye’de tutuklanması, ABD’de tepki çekti ve Trump yönetimi Türkiye’ye yaptırımlar uygulayarak Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını sağladı. Bu olay, Türkiye ekonomisinde önemli bir baskıya yol açtı ve iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir kırılma noktası oldu.
Trump tekrar seçildi ve artık Türkiye ile ilişkilerde bazı ana başlıklar yine gündeme gelebilir.
Türkiye’nin NATO içerisindeki stratejik rolü, Trump için önemli bir konu olabilir. Yine de Türkiye’nin Rusya ve Çin gibi ülkelerle geliştirdiği ilişkiler ABD için bir endişe kaynağı. Trump, NATO müttefiklerini daha fazla savunma harcaması yapmaya zorlayan bir lider olarak biliniyor ve Türkiye’nin bu dengeyi nasıl koruyacağı merak konusu.
Trump’ın ilk döneminde Türkiye ile ticari ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bazı olumlu adımlar atılmıştı. Ancak, Trump’ın tek taraflı yaptırımlar uygulama eğilimi nedeniyle bu süreç karmaşık hale geldi. İkinci dönemde Trump’ın Çin’e yönelik sert politikalarının Türkiye’ye bazı fırsatlar sunması mümkün olabilir; fakat yaptırım tehditleri de yeniden gündeme gelebilir.
Trump’ın İsrail ile ilişkileri güçlendirmesi ve Ortadoğu’daki etkisini artırma çabaları, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu azaltma riskini beraberinde getirdi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve enerji konularında bağımsız bir politika yürütmesi, ABD tarafından dikkatle izlenebilir. Özellikle enerji arz güvenliği ve bölgesel denge politikaları, iki ülkenin çıkarlarının çatışmasına sebep olabilir.
Trump, diplomasiyi klasik yollarla değil, doğrudan liderler arası iletişimle yürütmeyi tercih eden bir siyasetçi. Bu tarz, Erdoğan ile arasındaki kişisel ilişkiyi güçlendirmiş olsa da, uzun vadede iki ülkenin kurumsal bağlarını zayıflatabilir. Trump’ın kişisel olarak Türkiye ile dostane bir ilişki kurmak istemesi, bazı sorunların çözümüne katkı sağlayabilir ancak bu yöntem sürdürülebilirlik açısından her zaman garanti sunmuyor.
Yani kısacası Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Türkiye ile ilişkilerin, hem fırsat hem de riskler barındıran karmaşık bir süreç olacağını öngörmek mümkün. Trump’ın kişisel ilişkileri merkeze alan tarzı, Türkiye açısından bazı fırsatlar yaratabilir; ancak özellikle Kongre’de Türkiye’ye karşı güçlü bir muhalefet olduğu sürece, kısa vadeli kazanımların uzun vadeli yaptırımlara dönüşme riski de bulunmaktadır. Bu yüzden Türkiye, Trump döneminde ilişkilerini daha sağlıklı ve uzun vadeli bir stratejiye dayandırmak zorunda.
Sayfanın sonuna geldiniz!