Ailede başka, sokakta başka, okulda başka, hayatta ise bambaşka şeyler öğreniyoruz. Zamanla herkesin kendisine göre doğrusu, kuralı ya da duygusal bir hiyerarşik düzeni oluyor.
Gazetecilik mesleğinin eğitiminde öğrendiğim temel unsurlardan biri, haber yazarken başlığın en son atılması gerektiğiydi. Çünkü detaylar ayrıntılarda, hatta tüm hikayenin en sonunda bile olabilir. Bu sebeple hep 'ayrıntıcı' oldum. Ancak yine de her zaman sebebini bilmediğim bir şekilde öğretilenin tersini yaptım. Bilgiyi beynimin veri tabanına işleyip, önce başlık attım, sonra haberi yazdım.
Çünkü hangi yolda ilerleyeceğinizi bilmezseniz, ne yöne gittiğinizi de bilemezsiniz...
Ne yönde yürüyeceğimizi ve hayatımızı şekillendiren şey de aslında beynimizin limbik sistemimizde gizli.
Karar dediğimiz şey, sadece bir seçim değildir. Bazen bir veda, bazen bir başlangıç, bazen de farkında bile olmadığımız bir dönüşümün ilk adımıdır.
Hayat dediğimiz o uzun haber metni, satır satır bizim tercihlerimizle yazılıyor. Hangi kelimeyi seçtiğimiz, hangi cümlede durduğumuz, nerede paragraf atladığımız hep bize bağlı. Ve evet, bazen manşeti en başta atmak zorunda kalıyoruz
Bazıları umutla, bazıları ise korkuyla... Ama her durumda, o başlık bir yol haritasıdır.
Kaybolduğumuzu düşündüğümüz anlarda bile aslında attığımız başlığa doğru gideriz. Belki tam da bu yüzden, karar verirken içimize bakmamız gerekir. Çünkü en dürüst haberi, orası yazar. Hayat bir haberse, biz hem muhabiri, hem editörü, hem de okuyucusuyuz. İlk başlığı atmak cesaret isterse de devamını getirmek asıl marifettir.
Ve unutmayalım ki, manşetler büyük harflerle atılır ama hikâyeyi sessizkararlar yazar...