Türkiye, gastronomi liseleriyle yeni bir çağın eşiğinde
Bazı hikâyeler vardır, ateşin ilk yandığı zamana uzanır. Anadolu’nun taş ocaklarında, tandırlarda, közde pişen yemeklere kadar. Buna bir kimlik ve millet hafızası olarak da bakmak gerekir.
Önümüzdeki dönem Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin vizyoner öncülüğünde hayata geçirilecek olan Gastronomi Liseleri tam da bu hikâyeyi yeniden yazmak, unutuluşa bırakılan sayfaları tek tek çevirmek üzere kuruluyor.
Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesine yayılarak açılacak bu tematik liseler, aslında bir eğitim kurumu olmasının yansıra gastronomi alanında günümüzün yaşayan müzeleri, kültürel laboratuvarları ve toplumsal belleğin yeniden inşa edildiği okullar olacak.
Açılacak her bir lise, kendi bölgesinin ikliminden, toprağından, halkının yüzyıllar içinde geliştirdiği mutfak pratiğinden beslenerek, yerel olanı evrenselleştirme iddiasıyla yola çıkıyor.
Bu liseler, öncelikle genç zihinlere bir yemeğin nasıl pişirtilmesi gerektiğini anlatacak. Hatta bu yemeğin neden bu şekilde pişirildiği, bugüne kadar kimin eliyle yaşatıldığı, hangi coğrafi ve toplumsal şartlarda doğduğunu da öğretmeyi hedefliyor. Çünkü artık gastronomi, bir tabak meselesi değil; bir dil, bir diplomasi biçimi ve hatta bir kültürel koruma alanı.
Bu yeni gastronomi liseleri, Anadolu’nun en korunan yerel lezzet bilgilerini yeniden dillendirecek nesilleri yetiştirmenin sorumluluğunu taşıyor.
İstanbul mutfağında saray lezzetlerinin inceliklerini, Gaziantep baklavasındaki şerbet dengesini, Konya’da buğdayın bin bir hâlini anlatacak. Tabi ki birçok ilde bulunan lezzetlerin hikâyesini... Yuvalama gibi yerel bir çorbanın ardındaki hikâye, Büryan gibi yerel tatların tarihi, tandır gibi çok sayıda köy ekmeğinin içeriği artık belgelenmek, korunmak ve geleceğe miras bırakılmak üzere kayda geçecek.
Teknik bilgi de aktaracak olan bu liseler, geçmişle gelecek arasında bir köprü kurmak üzere konumlanıyor.
Bugün Anadolu’nun kıyısında köşesinde, ninesiyle birlikte sabah hamurunu yoğurup akşamüstüne köy fırınına veren nice kadın; o lezzetin asıl taşıyıcısı. Ne var ki onların taşıdığı bilgiler çoğu kez akademik literatür dışında kalıyor. Çünkü bu bilgiler dille değil, elle aktarılıyor.
İşte Gastronomi Liseleri bu sessiz aktarımı sese dönüştürmek için geliyor. Bu liseler, bu kadim bilgileri yazıya, görsele, deneye ve belgeye dökerek bilimsel mirasa katma görevi üstleniyor.
Gastronomiyi kültürel bir lezzet bilimi olarak görürsek, bu vizyon, Türkiye’yi dünya mutfak eğitiminde apayrı bir konuma taşıyabilir. Fransa’nın veya İtalya’nın mutfak mirası teknik okullarda öğretilirken, Türkiye’nin gastronomi liseleri ise kültürel derinliğiyle farklı bir lezzet anlayışını ortaya koyacak.
Bu liselerde her reçete bir araştırma konusu; her ürün, bir coğrafi işaret, her tabak, bir sosyolojik veri niteliğinde olacak. Bu yönüyle gastronomi ile birlikte tarih, ekoloji, tarım, antropoloji ve dilbilim gibi pek çok disiplin öğrenecek ve bu eğitimin asli parçaları hâline gelecek.
Dolayısıyla gastronomi lise öğrencisi, tencerenin başında olduğu kadar kütüphanede, tarlada, atölyede, arşivde ve müzede de eğitim alacak. Öğrenciler, geçmişin yemek hikâyeleriyle birlikte bugünün iklim krizine, sıfır atık ilkelerine ve sürdürülebilirliğe cevap üretecek bireyler olarak yetişecek.
Bu proje, öğrencilerin yerel üreticilerle bağlar kurmasını ve en çok da unutulmuş tohumların yeniden toprağa düşmesini sağlayacak. Dağ köyünde yaşayan kadının bilgisi, laboratuvara girecek. Ve belki de bir zamanlar sadece bir annenin sofrasında servis edilen tarif, yarının dünya mutfağına ilham olacak.
Unutulmuş olan hatırlanacak, kaybolmaya yüz tutmuş olan koruma altına alınacak. Türkiye, bu liseler aracılığıyla hem kendi kültürel mirasını koruma altına alacak hem de bu mirası çağdaş bir anlatımla tüm dünyaya sunacak.
Bu proje, yalnızca geçmişe dönük bir özlem değil; geleceğe dönük bir strateji. Çünkü artık “lezzet”, bir turizm aracı, bir diplomasi dili ve bir ekonomik değer. Ve Türkiye, bu dili konuşacak gençleri yetiştirerek mutfağının yanında kültürel egemenliğini de güçlendirme yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Türkiye’nin Gastronomi Liseleri yemek yapmayı öğreten, tarihi, kimliği, doğayı ve zamanı birlikte yoğuran yeni bir okul biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Anadolu’nun çok katmanlı hafızasını taşıyan bu kurumlar sayesinde, mutfağımız artık sofranın yansıra kitaplarda, konferanslarda, ekranlarda ve dünya sahnesinde de hak ettiği yeri bulacak.
Özetle, belki bir gün, dünyanın bir ucundaki bir restoranda servis edilen bir zeytinyağlı yaprak sarmasında, Anadolu’nun değerli topraklarında kurulan bu liselerin izi olacak.