Şehre Düşen Adım: Sabah Ezanıyla Uyanan Taşlar
Şam’a vardığımda, vakit sabah ezanına yakındı. Taşların ve duvarların tarih koktuğu bu şehir, karşılamasını gökyüzüyle değil, taş kokusuyla yapıyor. Sokaklara düşen gölgeler bile asırlık bir vakar taşıyor. Her adımımda, bir yandan bugünü, bir yandan da bin yıllık tarihî içime çekiyorum. Şam, insanın yürüdükçe büyüdüğü, sustukça daha çok konuştuğu bir şehir.
Şehrin sokakları, adeta bir zaman tüneli gibidir. Emevîler'den Osmanlı'ya, Haçlı Seferleri'nden günümüzdeki iç savaşa kadar pek çok medeniyetin ve mücadelenin izleri burada birikmiştir, burada bir anlatı değil; bir nefes, bir bakış, bir taşın çatlağında gizlenmiştir.
Yavuz’un Şam’ı, Bir Fethin Değil, Bir Mirasın Hâkimiyeti
Bu kadim şehri anlamak için önce onun geçmişine eğilmek gerekir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim, Mercidabık Zaferi sonrası Şam’a girdiğinde tek damla kan dökmeden, bir devri kapatıp Osmanlı’nın kalbini bu topraklara taşıdı. Şam halkı, Yavuz’u bir fatih gibi değil, adaletin sesi gibi karşıladı. Şehir, sultanın vakur sessizliğiyle kucaklandı. Bugün hâlâ Emeviye Camii'nin avlusuna adım attığınızda, duvarlar size şu sözü fısıldar:
"Yavuz'un gölgesi, Şam’ın minarelerinde ezanla yankılanır."
Yavuz burada sadece bir askerî zafer kazanmadı; aynı zamanda Hilafeti Osmanlı’ya taşıyarak, tüm İslam coğrafyasının sorumluluğunu da üstlendi. Bu topraklarda adaletle hükmetmek, onun mirasının özüdür. Bugün Şam’a dönen her bakışta bu mirasın izleri yeniden canlanır.
Selahaddin Eyyubi: Kudüs’e Giden Yol, Şam’dan Geçer
Yavuz’un gölgesinden ilerleyip Selahaddin Eyyubi’nin türbesine vardığınızda, tarihin başka bir katmanına dokunursunuz. Burada yatan sadece bir komutan değil; bir dava, bir direniş, bir ahlaktır. Kudüs’e uzanan yol, Şam’dan geçer; Selahaddin’in iradesi de Şam’dan yükselmiştir.
Onun adalet anlayışı, bugün bile Şamlıların dilinde dua gibi döner:
"Miğferi toprağa düşse de,
Adaleti rüzgâr gibi eser Emeviye'nin kemerlerinde."
Selahaddin, sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda Haçlılara karşı İslam dünyasını birleştiren bir liderdir. Onun Şam’da attığı adımlar, Kudüs’ün kapılarını aralamıştır. Bu yüzden Şam, sadece bir şehir değil; bir misyonun, bir ruhun taşıyıcısıdır.
Bugünün Şam’ı, Taşlarda Duran Umut ve Direniş
Tarih yalnızca geçmişten ibaret değildir. Bugün Şam sokaklarında yürürken, geçmişin yankılarıyla birlikte, günümüzün karmaşası da hissedilir. Ahmed Eş-Şara yönetimiyle birlikte, Suriye yeni bir döneme girmiştir. Esad rejiminin yıkılması sonrası oluşan yeni siyasi yapı, halkın yeniden nefes almasına imkân tanımaktadır. Türkiye ile kurulan diplomatik ve ekonomik ilişkiler, hem sınır güvenliği açısından hem de kültürel bağların yeniden inşası açısından tarihi bir süreci temsil eder.
Bir zamanlar Osmanlı sancağının dalgalandığı bu topraklar, şimdi yeniden Türkiye’nin vicdanına kulak kabartıyor. Medhat Paşa Çarşısı’nda bir dükkânda, eski Osmanlı fermanlarının kopyaları satılıyor. Burada uzun uzun sohbet ettigim bir esnaf bana şöyle dedi:
"Bizim asıl sermayemiz hatıradır. Osmanlı'nın bıraktığı yerden şimdi Türkiye devraldı.
İç savaşın yaraları hâlâ sarılmamışken, Türkiye’nin insani yardımları, diplomatik desteği ve kültürel temasları bu topraklarda bir umut olarak kabul ediliyor.
Emeviye Avlusunda Bir Bilgeyle
Tarihî anların ortasında, Emeviye avlusunda bir bilgeyle karşılaştım. “Yavuz, Şam'la savaşmadı evladım,” dedi. “Selahaddin de Şam'ın evladıydı. Onlar buraya ihanet değil, hizmet etti.”
Gözleri çok şey görmüş bir bilgenin derinliğinde; ama sözleri bir o kadar canlı. Bugün Şam'da yaşanan her şey, geçmişin aynasında daha derin anlamlar taşır.
Zamanın Kalbine Yazılmış Şehir
Şam’da başlayınca ezanlar,
Kudüs'te yükselir dualar.
Yavuz Sultan Selim deyince,
Selahaddin dirilir kalbinde .
Her taşında bir tarih,
Her duvarında bir dua,
Aşk ile düşersin yollara,
Kazınmıştır, geçmişin ruhuna.
Toprak örter, taş söker,
Zaman gelir, geçmişi döker.
Bu şehri gören insan,
Tarihin izinde diz çöker.
Şam’a El Uzatmak, Kendine Dokunmaktır
Şam’ı bilmek, tanımak, sadece tarihi anlamak değil; tarihe saygının, geleceğe söylenecek sözlerin ifadesidir. Yavuz Sultan Selim ve Selahaddin Eyyubi gibi iki büyük ruhun buluştuğu bu şehir, bugün bir kez daha şahit arıyor.
Biz o şahit olabilir miyiz?
Şahit olmak, sözle değil; yazmak, inşa etmek, minnetle yad etmeyi gerektirir.
Türkiye, Şam’da sadece bir diplomasi değil; bir hafızayı, bir adaleti ve bir geleceği yeniden inşa etme gayretindedir. Bu coğrafyada barış, geçmişi onurlandırmadan kurulamaz. Ve Şam, bizim için sadece bir komşu değil; bir davanın, bir tarihin, bir kardeşliğin adıdır.
(Türkiye'nin kalbiyle Şam'ın ruhunu birleştiren bir izlenim yazısı)