Bazen bir şehir sizi bekler. Öylesine, telaşsız… Gürültüye karışmadan, kendini zorlamadan ama lezzetini hissettirerek... İşte Kırıkkale tam da böyle bir yer. Geçen hafta, Kırıkkale Valiliği himayesinde, Kipakder’in yönlendirmesi ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün misafirperverliğiyle bu kadim şehre konuk oldum.
Aslında o günlerde Konya’da önemli bir programım vardı, ama iyi ki yolum bu Anadolu şehrine düştü. Zira Kırıkkale, bana beklediğimden fazlasını sundu; tarih, doğa ve gastronomiyi iç içe geçiren, samimiyetle örülmüş bir hikâyeyi…
Kırıkkale’de gastronomik zenginlik
Kırıkkale’nin gastronomik zenginliği ise adeta sürprizlerle dolu. Özellikle Karakeçili’de tattığım sucuk ve Tokmak Köfte, damakta iz bırakan iki özel lezzet olarak hafızama kazındı. Bu iki ürün, yalnızca tadıyla değil; geleneksel yapım teknikleri ve arkasındaki hikâyeleriyle de bambaşkaydı. Tokmak Köftesi’nin Karaahmetli köyünden çıkıp bugüne ulaşan serüveni, yöreye özgü bulgurla şekillenen o eşsiz dokusu, coğrafi işaretin ruhunu birebir taşıyor.
Anadolu’nun kalbi Kırıkkale’de iki gün
Kırıkkale’ye ilk adımımı attığımda içimi saran sıcaklık hissi, mülki idarecilerin ve halkın içten ilgisiyle birleşince, şehre adapte olmak hiç de zor olmadı. Turizm Haftası kapsamında düzenlenen iki günlük etkinlik boyunca Kırıkkale’nin tarihini, kültürünü, mutfağını ve ruhunu tanıma fırsatım oldu.
Kipakder Başkanı Özgür Dönmez’le uzun zamandır tanışırım. Kırıkkale adına yaptığı her işte o eğitmen titizliği, mutfak bilgisiyle yoğrulmuş bir disiplini var. Gastronomi alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları arasında bu denli derinlikli bir bakış açısına nadiren rastlanır. Onun rehberliğinde çıktığımız bu kültürel yolculuk, sadece bir gezi değil, aynı zamanda bir farkındalık deneyimiydi.
Suyun yansımasında tarihin gölgesi
İlk duraklarımızdan biri Kırıkkale’nin Karakeçili ilçesi oldu. Karakeçili kaymakamı İbrahim Ergin’in zarif ev sahipliğinde, bu küçük ilçenin büyük misafirperverliğiyle karşılandık. Burada bulunan Köprü restoranında nefis bir kahvaltı yaptıktan sonra Çeşnigir Köprüsü’ne uzandık. Kızılırmak’ın üzerine kurulmuş Selçuklu yadigârı köprüyü derinlemesine temaşa eyledikten sonra ırmak üzerinde de gemiyle bir seyahat gerçekleştirdik.
İlçe merkezinde Kasap Ferhat’ta tattığım sucuk efsane
Ardından Keskin ilçesinde bulunan Taş Mektep’te, Bozlakların içimize işleyen sesiyle Hacı Taşan’ı andık. Rivayete göre astımlılara iyi gelen Sulu mağarayı gezdik. Tabi Keskin’de gastronomi evinde tadına baktığımız “Keskin Tava” da yöresel mutfağın coğrafi işaretli öne çıkan lezzetlerinden. Yemeğin ardından şimdi müze haline getirilmiş tarihi “Rahmi Pehlivanlı” köşkünü dışardan da olsa gözlemleme imkanı bulduk.
Balışeyh’te tarih var
Kırıkkale Balışeyh ilçesinde ise Belediye Başkanı Savaş Akyüz’ün rehberliğinde Ballı Camii ve Türbesi’ni ziyaret ettik. Mimari sadeliğiyle göz alan bu yapının manevi havası uzun süre zihnimde kaldı. Bu ilçede 1500’lü yıllardan bu yana ayakta duran tarihi Türk evlerini, taş konakları gezdik. Aslan Bey Konağı Balışeyh ilçesi Beyobası köyü girişinde oldukça geniş bir alan içerisinde yer alıyor. Her köşe, her pencere bir zaman hikâyesi anlatıyordu. İlçeye hakim bir tepede kurulu otantik çadırlarda yöresel lezzetlerin tadına baktık.
Delice Tuzu
Bence bu gezinin en önemli tarafı Delice’de coğrafi işaretli Delice Tuzu’nun kıymetini daha iyi kavramamdı. Hâlbuki burada üretim yapan firmayı birkaç yıl önce köşemde yazmıştım. Bu denli kıymetli bir sıvı tuzun değerini unutmuşum. Toprakla iç içe geçen üretim süreci, bir doğal zenginliğin nasıl katma değere dönüşebileceğini gösteriyordu.
Kılıçlar Soğanı ve Hasandede Üzümü
Yine bu ilin coğrafi işaretli bir ürünü Kılıçlar soğanı, aroması ve dokusuyla benzersiz bir ürün ve coğrafi işaret başvurusu olan Hasandede Üzümü ise bölgenin gastronomi zenginliğini yansıtıyor.
Bu vesileyle bir konunun altını çizmeden geçemeyeceğim. Gittiğim her şehirde benim için en kıymetli gösterge, coğrafi işaretli ürün sayısıdır. Zira bir şehri en iyi anlatan, onun yerelidir; yani toprağında yetişeni, mutfağında pişeni, halkının emeğiyle yoğrulanıdır. Kırıkkale gibi birçok ili birbirine bağlayan bir kavşak noktasında, coğrafi işaretli ürün sayısının artması, şehrin geleceği için hayati önemde…
Bu potansiyel değerlendirildiğinde, Kırıkkale’nin sadece Anadolu’nun değil, Türkiye’nin de parlayan yıldızlarından biri olacağına inanıyorum.
Gezimiz boyunca uğradığımız mekânlar; Köprü Restoran, Kasap Ferhat, Keskin Gastronomi Evi, Etçi Latif, Vural Alabalık, Gazikent Baklava & Künefe, Asudem Pastanesi ve Mevlüt Usta’nın yeri bu lezzet yolculuğunun eşsiz durakları oldu. Her birinde farklı bir tat, özel bir ilgiyle ağırlandık.
Ve ben, bu iki günlük kısa ama dolu dolu geçen gezide, Kırıkkale’de kendimi gerçekten çok özel hissettim. Anadolu’nun kalbinde, sessiz sedasız bir yıldız gibi parlayan bu şehir, artık bende özel bir yeri var.
Kırıkkale’nin geçmişi, bugünü ve yarını arasında kurduğu o zarif köprünün bir parçası olabilmek… Sanırım en kıymetlisi de buydu.